Fotoðraf sergileri, kýsa filmleri ve Diyanet TV’deki sinema programlarýyla tanýdýðým Seyid Çolak, nihayet, ilk uzun metraj filmi ‘Kapan’ ile çýkageldi.
Kapan, dünya prömiyerini Moskova Film Festivali’nde yaptý. Fas’ta düzenlenen Saidie Film Festivali’nden Büyük Ödül ile döndü. Boðaziçi Film Festivali’nde ise FÝYAP En Ýyi Yapýmcý Ödülüne layýk bulundu.
***
Beyþehir Gölü’ndeki Mada Adasýnda yaþayan beþ balýkçýnýn dramýný konu alan Kapan, korku, kýskançlýk ve paranoyalarla örülü bir atmosferde geçiyor.
Çolak’ýn sinema dilini kurarken, her þeyi göstermekten kaçýnan ancak hissettiren, aslýnda ‘ne olduðuna dair’ seyirciye hayal etme, tahmin yürütme alaný býrakan bir tarzý var.
Filmde iyi ile kötünün çarpýþmasýnda izlenen (simgesel anlatýmlarla bezeli) estetik dokunuþlar, genç yönetmenin sinemasýný aydýnlýk bir çýkýþa doðru sürüklüyor. Tünelin ucunda beliren ýþýk, üzerimize doðru gelen treni deðil, sinema dilini estetik bir ifade aracý olarak kullanabilen bir yönetmenin spot lambasýný imliyor. Diðer söyleyiþle, yeni ve taze kan bir yönetmen daha sinemamýza giriþ yapýyor.
Senayosunu Güven Adýgüzel ve Seyid Çolak’ýn birlikte yazdýklarý filmde, arada þekerleme yapan karakterler var. Bu uyku hali insanýn en savunmasýz ve masumiyet anlarýný simgeliyor.
Ayný þekilde ölü bir kelebeði yiyen ve baþkarakter Yakup’un (Onur Dilber) ayaklarýna üþüþen karýncalar, bizi kemiren hýrslarýmýzý, karanlýk yönlerimizi çaðrýþtýrýyor. Bu sembolik dil, çoðu yönetmenin 10. filminde dahi yakalayamadýðý estetik zemine yükseltiyor Kapan’ý.
Seyid Çolak (önde) ve Güven Adýgüzel
***
Birkaç eleþtiri notumu da þuraya iliþtirmek isterim.
Kapan’ýn ilk 15-20 dakikasý hikayeye giriþi geciktiriyor. Bu zaman karakter tanýtýmý için kullanýlsa daha tasarruflu bir girizgah yapýlmýþ olurdu kanaatimce. Filmde bir avuç arkadaþ grubu var ancak iki baþkarakter dýþýnda kalanlarý pek tanýma fýrsatý bulamýyor izleyici. Dramatik yüz hatlarýyla filmin güngörmüþ bilge kiþisi gibi duran Halit karakteri (Yüksel Akça) iyi iþlenemediði için ‘ortada gezinen, ne yapacaðýný bilmeyen bir figür’ olarak kalýyor. Bir anlamda arkadaþ grubunu birbirine baðlayan baðý ya da aradaki hiyerarþiyi tam olarak þekillendiremiyoruz.
Kötücül hisleri olan ama aslýnda iyi yanlarý da bulunan (cama vuran kelebeði yaðmurda telef olmasýn diye odasýna alan) Yakup’un ani öfke patlamalarýnýn nedeni de tam olarak anlaþýlamýyor. Ki, onun öfke patlamalarý filmin ana izleðinin seyrini deðiþtiren faktörler olarak karþýmýza çýkýyor. Adanýn bunaltýcý havasý, etrafa zarar veren bu denli öfke kabarmalarýna zemin hazýrlamakta hafif kalýyor. Seyirciye lazým olansa daha saðlam deliller.
Yine filmin dramatik yapýsýnda önemli bir viraj olan Yakup’un küçük oðlunun (ipucu olmaksýzýn) birden bire ortadan kaybolmasý da filmin neden sonuç iliþkisini zedeleyen bir eksiklik.
Sonuç itibariyle anlattýðý hikayeden emin olan, o hikayeyi sinemanýn ihtiyaç duyduðu estetik dille bezeyen bir yönetmenin elinden çýkan Kapan, bir ilk film olarak, kendine has lezzetiyle sinema dünyamýza katýlýyor.
Yukarýda özetlemeye çalýþtýðýmýz gibi, yemeðin lezzetini yükseltecek olan sosa biraz daha özen... Nihayetinde ‘Sos yemeðin bekçisidir.’ Bu sosu iyi harmanlamak, böylesine parýltýlar taþýyan bir filme imza atan Seyid Çolak için çocuk oyuncaðý olsa gerek.