Brexit (Britanya-exit/çýkýþ) referandumunda AB’den ayrýlmak istediklerini beyan eden Birleþik Krallýk vatandaþlarý þimdi Bregret (Britanya-regret/piþmanlýk) diyor. Sterlin son 40 yýlýn en düþük deðerine inip Baþbakan Cameron koltuðundan olunca ve asýl önemlisi “üzerinde güneþ batmayan imparatorluk” bir anda parçalanmanýn eþiðine gelince ilk þaþkýnlýk piþmanlýða dönüþüverdi.
Oyunu deðiþtirmek için ikinci bir referandum isteyenlerin Avam Kamarasý’na gönderdiði dilekçe sayýsý bir milyonu aþmýþ. Ki o bir milyon, referandumu belirlemiþti. Çýkalým diyenler 16, kalalým diyenler 15 milyondu. Oy yaþýndan küçüklerin kýzgýnlýðý ise henüz sadece itiraz düzeyinde. Nereye evrilir göreceðiz.
AB’nin kurucu altý üyesinin Ýngiltere hakkýnda aldýðý ilk karar ise “kapý açýk, arkaný dön ve çýk, istenmiyorsun artýk...” þeklinde oldu. Ýngiltere’nin ayrýlýk kararýnýn AB fikrine ve iþleyiþine vereceði zararý en aza indirmek ve süreci en doðru þekilde yönetmek kaygýsý, anlaþýlan o ki Birliðin kalan üyelerine ve ele güne karþý “depresyonda falan deðilim, yýldýrým boþanma istiyorum” demeyi gerektirdi.
Lakin tam da bu tavýr, kýrgýn aþýk modu ve depresyon belirtisi deðil midir?
Türkiye-AB iliþkilerinde de bir seçim anýna yaklaþýlýyor. Buradaki seçimden kastým, Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn “Biz de halkýmýza sorarýz o halde, AB’ye girmek istiyor musunuz istemiyor musunuz diye” açýklamasý deðil. O mesajýn “kýzým sana söylüyorum, AB sen anla” mesajý olduðu açýk.
Seçimi AB yapacak. Ya Türkiye’yi oyalamayý býrakýp ortaklýk müzakerelerinin gereðini yapacak ya da Türkiye yoluna Ankara kriterleri ile devam edecek.
Vize kolaylýðý da, geri kabul anlaþmasý da mültecilerle ilgili deðilken AB Türkiye’ye lütufta bulunuyormuþ gibi yapýyor güya. Ama bu yapmacýklý ve çýkarcý tavýr artýk pek aþikâr ve ne devlet ne toplum bunu “yemiyor” zira...
Üç milyon Suriyeli’ye gönül hoþluðuyla bakan Türkiye’ye, bir milyon mültecinin gelme ihtimalinden korkup daðýlýveren bir kýta birliðinin söyleyebileceði tek kelime yoktur.
Sahtekârca tutum tek kalem de deðil üstelik.
Mültecilere harcanmak üzere vereceði üç milyar euro için aylardýr konuþuyor AB. Üstelik öyle bir konuþuyor ki sanki o parayý vermiþ, her ay vermiþ, verip duruyormuþ gibi yapýyor. Sanki o parayý Suriyelilere deðil Türkiye’ye veriyormuþ gibi yapýyor. Manipülasyonla ve utanmazlýkla Türkiye’nin üç milyon Suriyeliye beþ yýldýr baktýðý ve kaç üç milyar euro harcadýðý gerçeðinin üstünü kapatmaya çalýþýyor.
Ama bitti. AB’nin ahlakýný ve hukukunun temelini oluþturan Avrupa Ýnsan Haklarý Beyannamesi’nde ilan edilip güvence altýna alýnan insan hak ve özgürlüklerinin, söz konusu insan Batýlý ve Hýristiyan deðilse, iyi eðitimli ve paralý deðilse, diþleri tam deðilse... Avrupa’ya nasýl kabul edilmediðini gördü artýk dünya. O deðerler deðil ama o deðerleri taþýdýðýný iddia eden Avrupa çoktan düþtü!
Terör kendine yöneldiðinde farklý, ölen biz olduðumuzda, Suriyeli siviller çocuklar, Müslümanlar olduðunda farklý davrandýðýný cümle alem gördü!
PKK ve DAEÞ terörüyle son derece haklý ve baþarýlý bir mücadele yürüten ve bu süreçten yeniden bir millet olarak, Türkiye topraklarýný kendine yeniden vatan kýlarak çýkan Türkiye’ye “kurtuluþ savaþý”nýn orta yerinde “terör yasalarýný gevþet, teröristlere iyi davran” diye baský yapmaya kalkan AB’nin Türkiye toplumunca ciddiye alýnmasý mümkün mü hiç?
Siyasi bilinci, kararlýðý ve sonuç alma kabiliyeti yüksek, sadece 2023 deðil 2071 yýlýný planlayan Türkiye, geleceði belirsiz, depresyonda, ýrkçý ve Ýslamofobik bir siyasi birliðe girip girmemeyi elbette yeniden düþünecektir.
Hem, genç, dinamik ve çalýþkan bir nüfusa sahipken 2053 yýlýnda yüzde 85’i yaþlýlardan oluþacak AB adlý huzur evine girmeyi niye istesin ki Türkiye?