Kapitalist sistemde faiz, sermayenin 'savunma ve savaþ bakaný'dýr

Her ne kadar, 'tavuk mu yumurtadan; yumurta mý tavuktan çýkar?' sorusu gibi, 'faiz mi enflasyondan, enflasyon mu faizden çýkar?' sorusu da insaný mantýkî bir çýkmaza sürüklese de ve her iki tarafýn görüþünde de doðru olmak ihtimali varsa da; meselenin aslý, kapitalist sistemin bozukluðundan kaynaklanýyor ve kapitalizm, önce kapitali, sermayeyi korumayý esas aldýðýndan, oluþmasý muhtemel enflasyonlarý bile göz önüne alarak faizi yükseltir ve bu, kendi mantýðýnca doðru tedbirdir.

Ama, kapitalistin kasasýný deðil de halk kitlelerini maiþetini düþünürseniz, 'faiz yüksek olduðu için enflasyon yüksektir.' görüþüne itibar edersiniz.

*

Önceki Maliye Bakanlarý'ndan M. Þimþek ile 'Benim okuduðum ekonomiye göre enflasyon yüksek olduðu için faiz yükselir, yükselmeye mecburdur.' der, kendi mantýðýnca doðru da söylemektedir. Çünkü kapitalist sistemin asýl tezi budur.

Tayyib Bey ise, -ki, o da ekonomi okumuþtur- onun tersini söyler, 'faiz yüksek olduðu için enflasyon yükseliyor.' der.

O da bir bilgiye ve saðlýklý mantýða dayanýyor ve kendi yaklaþýmýna göre doðru söylüyor,

Ama, Tayyib Bey'in 13-14 yýl yanýnda Bakan olarak ekonomik çarklara hükmeden kiþi, 'edeb' sýnýrlarýný bile yýkarak, eski liderini, 'ekonomiyi bilmiyor, bilmediðini de bilmiyor.' diye küstahlaþarak eleþtiriyor ve böylece kimin safýnda ve hizmetinde olduðunu da ortaya koymuþ oluyor.

Bu satýrlarýn sahibi de, Tayyib Bey'in tarafdar olduðu görüþü savunuyor, çünkü halktan biridir ve kapitalistin kasasýnýn derdinde deðildir.

*

Riba veya faiz, bir 'deðer deðiþim birimi' olan paranýn borç olarak verilirken, karþýlýðýnda, ondan daha fazla bir mikdarýn taa baþtan istenmesi ve hattâ alýnmasýdýr.

Özellikle bankalar böyle peþin çalýþmaktadýrlar.

Siz farz-ý muhal, bankadan 100 milyon lira kredi alýyorsunuz, gerekli þartlarý haiz iseniz, banka, bu parayý size diyelim ki yüzde 20 faizle veriyor ve siz sözleþmeyi imzalýyorsunuz ve banka size 80 milyon lira veriyor, çünkü yüzde 20'lik faizi peþinen alýyor.

Siz aldýðýnýz kredi ile bir üretim yapacaksýnýz ve bu malý iç veya dýþ pazarlara süreceksiniz. Bunun için de kalite kadar, fiyat açýsýndan da yarýþacaksýnýz. Ayný malý üreten Japon üretici, yüzde 0,25 faizle aldýðý kredi ile yaptýðý ürüne serbest piyasada emsali mallarla rekabet edecek bir fiyat koyacaktýr. Siz ise, aldýðýnýz paranýn beþte birini, yüzde 20'sini taa baþtan vermiþtiniz. O zaman nasýl rekabet edeceksiniz? Bu maliyetle elde ettiðiniz ürünle dýþ piyasalarda tutunamayacaksýnýz. Ýç piyasada ise, bir þekilde, o faiz yükünü tüketiciye yansýtacaksýnýz. Ya, kaliteyi düþürecek veya tüketiciyi kandýracaksýnýz; ya da, fabrikayý kapatacaksýnýz. Ya da iþçi ücretinden ve sosyal sigorta priminden kýsacaksýnýz. Çünkü en azýndan yüzde 25 kadar da kâr elde edemezseniz, o sahadan çekilmeniz gerekir.

*

Bu konuyu üretim alaný dýþýndaki ferdî iliþkiler arasý borçlanmalar için de ele alabiliriz.

Siz bir arkadaþýnýza, diyelim ki, 1 yýl sonra ödenmek üzere 1 milyon lira 'qarz-ul'hasene' veriyorsunuz. Yani, faizi-maizi yok. Arkadaþýnýz, onunla arsa, ev, araba vs. alýyor. Bir yýl sonra, zamaný gelince, borcuna sâdýk dürüst bir kimse olarak, borcunu ödüyor. 'Allah razý olsun, Hýzýr gibi yetiþtiniz.' diye minnet duygularýný dile getiriyor.

Ama, þöyle bir düþünüyorsunuz, sizin verdiðiniz 1 milyon lira ile arkadaþýnýzýn aldýklarý, þimdi 2-3 milyonluk bir 'deðer'le ancak alýnabilir. Ve o kiþinin size ödediði borcu ile siz, ayný mallarý alamayacaksýnýz. Yani, para deðerindeki oynamalar yüzünden, borç alan zenginleþti, siz ise fakirleþtiniz. Siz, para deðerindeki deðiþkenlikler her gün bir baþka renge bürünürken, bir daha, uzun vâdeli borç verir misiniz?

Nitekim Ýslâmî bir yardýmlaþma olan 'qarz-ul'hasene' iþlemez hâle geldi.

Ama mesele, 'ulusal para'larýn uluslararasý deðiþim birimi kabul edilen paralar karþýsýndaki çaresizliðinden kaynaklanýyor. Ve asýl sistemin bozukluklarýna çareler bulamayacaðýmýz açýktýr.

Amerikan emperyalizmi, Ýkinci Dünya Savaþý'ndan sonra, 'uluslararasý deðiþim birimi' olarak 'altýn' yerine 'dolar'ý kabul ettirdi.

Fransa'nýn ünlü devlet baþkaný General de Gaulle (dö Gol), 1964'lerde, 'dünyada deðiþim birimi olarak, 'dolar' yerine yeniden 'altýn'a dönülmelidir.' dedikten sonra, içerde gücünü kýracak entrikalar güçlenmeye baþlamýþ ve sonunda kaybettiði bir referandumu takiben, iktidarýnýn onuncu yýlýnda istifa etmiþti.

*

40 yýl öncelerde Ronald Reagan, Amerikan baþkaný olduðu dönemde Amerikan ekonomisi çýkmaza girmiþti. Bu yüzden de 1976-80 arasýnda USA Baþkaný olan Jimmy Carter, yeniden seçilememiþ ve Reagan geldiðinde ise Amerikan ekonomisi sihirli bir el deðmiþçesine kýsa zamanda kendine gelmeye baþlamýþtý. Bu sihirli çözüme, o zamanlar Reagan'ýn ismini de ekleyerek, 'reaganomi' denilmiþti. Reagan'a, 'Bu baþarýyý nasýl elde ettiniz?' diye sorduklarýnda ise, o, 'Gaayet kolay. Yeþil kaðýt (dolar basým) matbaalarýnýn çalýþmasýna hýz verdik, bir de Rambo filmleriyle, Amerika'nýn karþý konulamazlýðý' havasýný dünya kamuoyuna pompalamak sûretiyle.' demiþti.

Yani, Amerikan parasýnýn, 'dolar'ýn gerçek deðeri var mýdýr, yok mudur, bu sorulmaz. O, yeþil kaðýtlarý basar ve dünyaya da güç gösterisi sergiler; bugünkü sýkýntýlarýmýzýn aslý da budur.

*