Kaplumbağa terbiyecisinden al haberi

Demokrasi için gerekli çağdaş kurumların temeli Cumhuriyet döneminde atılmıştır.

Böyle bir iddiayla karşılaşırsanız ne yaparsınız?

Bir, demokrasi için gerekli “çağdaş kurumların” hangileri olduğunu; iki, bu kurumlardan kaçının temelinin “Cumhuriyet döneminde” atıldığını sorarsınız.

Engin Ardıç sordu, cevap alamadı.

Ben sorsam, “gerici”, “yandaş”, “cumhuriyet düşmanı”, “vatan haini” şeklinde mukabele göreceğim.

Nitekim, iddia sahibiyle muhtelif kapışmalarımızda, benzeri hakaretlere maruz kaldım.

Konumuz, iddia sahibinin vukufiyeti değil...

Nezaheti hiç değil...

Herkes de çok iyi bilir ki, “Atatürkçü” olmak, kişiye bir tür dokunulmazlık sağlıyor ve muarızını aşağılama hakkı veriyor.

Bazıları da bu hakkı tepe tepe kullanıyor.

İddia sahibi arkadaşımız da, vaktinin büyük bölümünü, “Demokrasi için gerekli çağdaş kurumlar hangileridir? Sayar mısın?” diyen gazetecilere küfretmekle geçiriyor.

Benim bildiğim, demokrasi için gerekli çağdaş kurumlar Cumhuriyet döneminde ketmedildi.

Mesela, “çoğulcu” niteliklere sahip ilk parlamento feshedildi. (Çünkü bu parlamento “tek adam yönetimine” karşı çıkan milletvekilleri vardı.)

Muhalifler seçimlere sokulmadı.

Hasbelkader işleyen “çok partili parlamenter sistem” ortadan kaldırıldı.

Bir tür “parti devleti” kuruldu.

Bu mudur?

Demokrasi için gerekli çağdaş kurumların temeli bu şekilde mi atılmıştır?

İddia sahibi arkadaşımız, bir yazısında da (yoksa televizyon söyleşisinde mi?), “sanat için özgür ve yaratıcı ortamın” Cumhuriyet döneminde oluşturulduğunu, “müzecilik ve güzel sanatlar” konusunda ilk ciddi çalışmaların yine bu dönemde gerçekleştirildiğini, dolayısıyla Cumhuriyeti kuran kadroya minnet duymamız gerektiğini söylüyor.

Şu olmuş:

Cehennem geçmiş sona ermiş, cennet gelecek başlamış.

Bunu da büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk’ün kararlılığı sağlamış.

Mustafa Kemal Atatürk’ün “kararlılığına” ve “sağladığı şeylere” itirazımız yok.

Pek çok şey sağladı.

İyi ve harikulade işler de yaptı, tartışılacak ve eleştirilecek icraatlara da imza attı.

Fakat, “cehennem geçmiş” ne kadar cehennemdir?

Ona bakmak lazım.

Benim bildiğim, müzecilik ve güzel sanatlar konusunda ilk ciddi çalışmalar “cehennem geçmiş”te gerçekleştirildi.

İddia sahibi arkadaşımız, Osman Hamdi Bey diye birini duydu mu?

Hani, ünlü “Kaplumbağa Terbiyecisi” tablosunun sahibi...

İlk arkeoloji müzesinin ne zaman açıldığını...

İlk güzel sanatlar fakültesinin kim tarafından kurulduğunu...

İlk (yerli) arkeolojik kazıların kimin riyasetinde gerçekleştirildiğini...

Bunları biliyor mu?

Daha da önemlisi, bütün bu faaliyetlere “gerici” ve “müstebit” Padişah Sultan Abdülhamit’in sponsor olduğunu, memleket duyun-u umumiye belasıyla meşgul olduğu için bazı çalışmaları (mesela Sayda, Nemrut ve Efes’teki arkeolojik kazıları) kendi kesesinden finanse ettiğini biliyor mu?

Bilmiyor mu?

O zaman geçmişe küfretmeyi bıraksın, Mustafa Cezar’ın “Sanatta Batıya Açılış ve Osman Hamdi” isimli araştırmasını okusun.

İsterse, Edhem Eldem’in gün ışığına çıkardığı Osman Hamdi Bey, İbrahim Edhem Paşa yazışmalarına da göz atabilir.

Tabii, “İbrahim Edhem Paşa da kim?” diye sormayacaksa...