Karabağ notları ve General Mais Berhudarov

"Dünya Azerbaycanlıların Zafer Kongresi" için Karabağ'daydım. O nazlı ceylanım, harı bülbül kokulum Şuşa'yı yeniden gördüm. Bu medeniyet şehri, Sıldırım kayanın tam bağrına inşa edilmiş? Yol boyu "Bu Sıldırım kaya nasıl aşıldı, mümkün değil dediğimiz "özgürleşme" nasıl gerçekleşti", taşında duvarında şehit kanı olan bu dağlar, ormanlar, kayalar üzerine düşündün durdum. Şehitleri o yiğit aslanları andım. Fatihalar okudum... Onları dünyaya getiren anneleri, yarım kalan sevgileri, gözü yaşlı şehit balaları düşündüm ve tekrar düşündüm...

Toprak üstüne ölen varsa "Vatandır". Uğruna hayatını hiçe sayanlar, sonunu düşünmeyenler, iman gücü ile Allah'a teslim olanlar olmasaydı; dünya nasıl çekilmez olurdu değil mi? Dünyayı, imtihanı anlamlı kılan şey; Allah için, vatan için, millet için, toprak için ve nihayet kendi ailen için feda edebileceğin bir ömür değil mi?

MEFKÛRE...

Yeni nesillere hedeflerimizden, "Kızıl Elma"dan bahsederken, nereyi işaret etmeliyiz veya ediyor muyuz? Yanı başımızda bu yolu gidebilen yiğitler varken; evlatlarımıza yabancı, uydurulmuş film kahramanlarına hayranlık duygusunu aşılayan unsurlar yerine; gerçek kahramanlarımızı ne zaman öğreteceğiz? Ders kitaplarında ecdadımızın kahramanlıklarının yanına, şimdi bizimle aynı dönemi yaşayan kahramanları da eklememiz gerekmez mi? Tarih yazan kahramanlarımızdan gurur duyarken, yeni yetişen kahramanlarımızı da öğretmek, onların bizim üzerimizdeki hakkı değil mi?

Şuşa'dan dönerken, en çok bunları düşündüm ve en çok bununla gurur duydum. Yanı başımızda suni Rambolar yerine, gerçek kahramanlarımız var. Biz onları bilmeli ve tanımalıyız. Milli mefkûre yolunun tıkanmadan devam etmesi için, Allah için hayatını feda etmeye hazır aslanları var milletimizin ve çok şükür ki vardır.

KARABAĞ FATİHLERİNDEN GENERAL MAİS BERHUDAROV...

44 günlük Karabağ uğrunda savaş, bizim bazı değerlerimizin ortaya çıkmasına vesile oldu. 30 yıllık kaybedilmiş toprakları geri almak isteyen ama buna fırsatı olmayan koca bir milletin; yeniden dirilişi 44 günlük savaşın sonucunda gerçekleşti. Meydana kahramanlar çıktı. İçlerinde üç isim vardı ki; üzerine diziler, romanlar ve dünya çapında çıkarılan sinema filmleri yapılmalı muhakkak. Onlar Karabağ fatihleridir!

Başkumandan İlham Aliyev'in komutasında üç isim vardı ki; tarih kitaplarından fışkıran ecdadı bize hatırlatıyordu. Hikmet Mirzeyev, Mais Berhudarov ve Hikmet Hasanov... Karabağ savaşını, sahada kendileri bizzat savaşa iştirak ederek, koordine eden yiğit komutanlar. Şuşa'dan dönerken, hakkında çok duyduğum, savaş boyunca çok dua ettiğim komutanlardan biri de, general rütbesini canını feda etme pahasına almış; Mais Berhudarov'la tanışma fırsatım oldu.

Yol boyunca mütevazı hali, kendi askerlerine "baba şefkati" ile yaklaşan, ölüm kalım savaşı zamanı yaralıyken geçirdiği o duygusal süreci, sanki sıradan bir olay gibi anlatırken bile, gözlerinden parlayan imanını, Peygamber sevgisini, Allah'a olan teslimiyetini gördükçe; bu savaşın zafere dönüşme sırrını açıktan anladım.

-Karşımda "Peygamberin" ismi geçtikçe ona hayran olan, gözleri yaşla dolabilen bir "Türk Subay" vardı!

-Karşımda kendi hayatını "hiçe" sayan, yeni çağın "Ertuğrul"u vardı!

-Karşımda Türk Müslüman topraklarında "mefkûre" sevdalısı bir "Kahraman" vardı!

Mais Paşa kendi evladına, "Karabağ'ı neden azad edemiyoruz" sorusuna, yıllardır cevap vermekte zorlandığını söylerken; bir baba olarak nasıl azap çektiğini gözlerindeki mahsun ifadeden anlayabildim. Ama şimdi Karabağ'ın azadlığında tarifi olmayan kahramanlıkla iştirak eden ve "Karabağ Fatihleri" olarak tanınan, üç komutandan biri olarak oğlu karşısında yüzü gülen bir baba edası ile duran, bunun için Rabbine şükreden "imanlı bir komutan" vardı. Ve ne iyi ki vardır!

ŞEHİTLER...

Vatan savaşında hayatını feda eden nice isimli ve isimsiz kahramanlarımız oldu. Onlar birer destan yazdı. Milli hafıza ilelebet destan yazan kahramanları, gelecek nesiller tanısın diye destanlarda yaşatacaktır...

Meslek hayatım boyunca, Azerbaycan'da yaşadığım ve televizyon programları yaptığım dönemlerde de "milli ruhu" diri tutmak için, hep şu cümleyi kullandım: "Fethin mübarek olsun Azerbaycan". Birgün olacağından emindim çünkü. Milli ruhun diri kalması için, "Kızıl Elma" vazgeçilmezimizdir. Mefkûresiz ne yol, ne millet, ne de menzil olur. Olsa da ona varamaz...

Yıllar önce fetih arzusu ile yanan Azerbaycan'a, fetih yaşatan Allah'ımıza sonsuz minnettarım. Bu ülkü uğruna, her şeyi ile Azerbaycan'a destek olan Türkiye'ye, sonsuz teşekkür ediyorum. Türkiye ve Azerbaycan'ın birliği, Türkiye'nin varlığı, desteği, gücü ile fetih yoluna giden kahramanlarımıza ise; sonsuz vefa ve sevgi ile selam veriyorum. Fethin mübarek olsun Azerbaycan!