Karanlýða teslim olmamak

Sizce bunca ilginç geliþmenin ayný anda ortaya çýkmasý tesadüf mü, yoksa yakýn geleceðin siyasi mimarisi üzerinden ciddi bir hesaplaþmanýn ipuçlarý mý ortaya çýkýyor? Tesadüf yok elbette, büyük hesaplaþmalar öncesinde, herkes en büyük kartýný masaya sürüyor. O kartýn mahiyeti yahut ardýna saklanan gerçek deðil, masada nasýl bir etki uyandýracaðý önemli.

Kuþkusuz yakýn tarihe dair dosyalarýn, karanlýkta kalan konularýn ortaya çýkmasý, tartýþýlmasý ve üzerine gidilmesi, Türkiye’nin kendi geçmiþiyle yüzleþme/hesaplaþma koridorunda aldýðý mesafenin habercisi. Ancak bu hesaplaþma sürecini devamlý, sahici ve adil bir çizgide tutmak sanýldýðýndan çok daha zor.

Toplumun geniþ bir kesiminin, uzanabildiði yere kadar gitsin yaklaþýmýyla, yakýn tarihin cinayetlerine, suikastlerine, üstü kapalý yahut açýlmýþ gibi yapýlan dosyalarýna karþý verilen bu mücadeleyi sonuna kadar desteklediði ortada.

Buna raðmen çok zor.

***

Merhum Turgut Özal vefat ettiðinde o dönem Büyük Deðiþim Partisi Genel Baþkaný olan Aydýn Menderes’le birlikteydik. Vefat haberi üzerine çok temkinli deðerlendirmeler yaptý, hatta neredeyse farklý kuþkular ima eden yaklaþýmlarýn hepsinden de uzak durmaya çalýþtý.

Aradan geçen uzun yýllar boyunca sohbetlerimiz, kendisinin devlet algýsý, geçmiþinde yaþadýðý o muazzam ýzdýraplar, idamlar, tuhaf kazalar ve intihar olaylarý üzerinde yoðunlaþtý.

Özal’ýn vefatý üzerine de çokça sohbet ettik kendisiyle. O dönem Özgür Gündem Gazetesi’nde Ali Fýrat mahlasýyla yazýlar yazan Abdullah Öcalan’ýn, sýkça Özal’ýn öldürülmesinden bahsetmesini deðerlendirdik. (Bu alandaki belki de ilk iddialardan biridir o yazýlar.)

Aramýzdaki bunca samimiyete ve dostluða raðmen her iddiayý dinler, fakat kendi görüþüne sýra gelince beklenmedik bir sessizliðe gömülürdü Aydýn Bey. Bazen de ‘Devletin iþine akýl sýr ermez’ deyip baþka bir konuya geçerdi.

***

Çok uzun zaman sonra anladým ki, Menderes ailesinin bu tür olaylar üzerindeki temkinli yaklaþýmý, acýlarýn biriktirdiði tecrübenin yaný sýra, zaman zaman hepimizi saran yakýcý bir korkunun da ifadesiydi. Kendisiyle 2007 yýlýnda yaptýðým bir sohbetin ardýndan ‘Menderesler ve Mart’ýn Gözleri’ baþlýðý altýnda yazdýklarýmdan birkaç cümle paylaþayým:

‘Afyon -Sandýklý yolunda geçirdiði trafik kazasýnýn hemen ardýndan Aydýn Menderes’in zihninden peþpeþe üç rakam geçiyordu: 1, 8 ve 15...

Menderes önce Sandýklý Devlet Hastanesi’ne, oradan da helikopterle Ankara’ya getirildi. Yoðun bakýmdayken bile yanýndan bir an olsun ayrýlmayan hayat arkadaþý Ümran Menderes’e de ayný rakamlarý söylüyordu Menderes...

1, 8 ve 15...

Ümran Haným yaþadýðý acýnýn etkisiyle önce buna bir anlam veremedi. Ama sonra anladý ki Aydýn Bey, aðabeylerinin her ikisi de Mart ayýnda gerçekleþen vefatlarýna iþaret ediyordu.’ (Star, Pazar, 18 Mart 2007)

O söyleþide de, sohbetlerimizde de yaþadýðý bunca acýya raðmen iki aðabeyinin vefatlarýyla ilgili ayný temkinli yaklaþýmý elden býrakmadý. Ya kendisinin tekerlekli sandalyeye mahkum eden kaza? Bakýn onunla ilgili ne söyledi Aydýn Menderes:

‘Kazanýn önünde arkasýnda þu var, bu var demedim. Abimler için bir sorumluluðum vardý. Ama insan kendisi olunca, ruhunu karanlýða teslim etmemeli. O kaza benim hayatýmýn çok kritik bir döneminde ortaya çýktý. Ayný zamanda Türkiye’nin o günden sonraki siyasi geliþmelerini etkileyebilecek bir kazaydý. Ama mukadderat, bir yerde artýk söz bitiyor.’

Yakýn geçmiþin üzerindeki külleri kaldýrmak sanýldýðýndan çok daha zor...