Karaoğlan için durmadan dövüştük

Karaoğlan yıllar sonra yeniden vizyonda. Başrol oyuncuları Volkan Keskin, Müge Boz ve Özlem Yıldız ile yeni Karaoğlan’ı ve çekimlerin perde arkasını konuştuk.

DÖNEM filmleri hem televizyon hem de sinemaya damgasını vuruyor. Suat Yalaz’ın ünlü fotoromanı Karaoğlan da 12 milyon TL’lik bir bütçeyle son dönemin en önemli yapımı. Kartal Tibet’in hayat verdiği Karaoğlan’ı bu kez Volkan Keskin oynuyor. Onun uçarı sevgilisi Bayırgülü ise Müge Boz’un yorumuyla karşımızda. Özlem Yıldız da Bayırgülü’nün rakibi Prenses Çise rolünde. Filmin hikayesi böyle ama çekimleri bir de oyunculara sorun! Ne askeri eğitim almaları ne de üstlerine bir maymunun çiş yapması eksik kalmış...

10 BİN KİŞİLİK ÜÇ ORDU SAVAŞIYOR

-Senaryoda dikkatinizi ilk ne çekti?

V.K: Çizgi romandan esinlenildiği için basit bir şey bekliyordum ama senaryoyu okuduktan sonra ‘Bunlar Fetih’ten daha iyi bir şey yapacaklar’ dedim. ‘Bu kadar kısa sürede nasıl çekilir’ diyerek korktum. Altı savaş sahnesi, 10 bin kişilik üç ordunun birbirine girmesi dikkatimi çekti.

Ö.Y: Görüşmeye gitmeden önce şirkette otururken tanımadığım biri gelmiş ve sohbet ederken bana ‘Prenses gibisin’ demişti, görüşmeye gittik prenses rolü geldi. ‘Gerçekten ben prenses gibiyim demek ki’ diyerek çok güldüm. Ertesi gün setteydim.  

M.B: Benim de Özlem gibi bir hikayem var. Kafama yazma gibi bir şey bağlamıştım. Oraya gittiğimde ‘Bayırgülü gibi olmuşsun’ dediler. Ertesi gün görüşmede bana ‘Bayırgülü rolü var’ dediler. Diyaloglardan çok aksiyon sahneleri içeriyordu. At biniyorum ve maymunum var.

-At binmek ve aksiyon sahneleri için hocalarınız vardı. Sette neler yaşadınız?

V.K: At binmesini biliyordum ama film için ekstradan dövüş koreografileri öğrendik. Müge’yle Özlem de birkaç günde dört nala gittiler, şaşırdım ben de.

Ö.Y: Daha önce at üstünde durmuşluğum vardı ama burada gerçekten bindik.

V.K: Hayvanla çalışmak çok zor. Atlar yorgun diye saatlerce beklediğimiz oldu. Herbir atın başında iki bakıcı vardı.

M.B: Tabii ya, hayvanlara bizden çok daha iyi bakılıyordu!

V.K: Maymun herkesin üstüne işedi, öyle bir hayvan yok!

M.B: Hazırlık sürecinde dövüş derslerine katılan tek kızdım. Ayrıca gelip “Müge, Çiko saati geldi” diyorlardı. Maymunum Çiko’yla oynuyorduk. Bir ara maymun sırtımdayken at binmek gibi fantastik bazı denemelerimiz de oldu. 

Ö.Y: Dövüş dersleri askerlik gibiydi.

V.K: Ben altı kilo zayıfladım mesela. 

M.B: Fittik hepimiz. Sürekli birbirimizle dövüşüyorduk.

Ö.Y: Ben katılmadığım için dövüş sahnelerine oturup seyrediyordum. Herkes birbiriyle dövüşüyor, sürekli bir aksiyon halinde... “Katılsam mı acaba?” diye iki hareket yaptım ama “Size kolay gelsin ben gidiyorum” dedim sonra.

-Fetih 1453 ve Karaoğlan filmlerinde oynamak,sizi kılıçlı filmlerin aktörü diye kategorize edebilir mi?

V.K: Benim istediğim şey bu aslında. Tarih, dönem filmlerinin aranan ismi olsam benim için güzel bir şey olur. Bunu bir risk olarak görmüyorum. Karaoğlan’ın inşallah dört-beş filmlik serisi olur. Daha sonra komedi de olabilir belki ama şimdi aksiyon, savaş tarzı dönem filmleri olsun istiyorum.

KARTAL TİBET’İ DEFALARCA İZLEDİM

-Eski başrol oyuncularının Kartal Tibet, Meral Zeren ve Oya Peri gibi önemli isimler olmasından etkilendiniz mi?

M.B: Ben özellikle izlemedim. İster istemez bilinçaltım etkilenir diye düşündüm.

Ö.Y: Geçmişte izlemiştim ama senaryoyu alınca etkilenirim korkusuyla izlemedim.

V.K: İzlemeden, belki farkında olmadan onun gibi oynayabilirdim. ‘Bunu zaten 60’larda çekmişlerdi’ demesinler diye izledim. Oyunculuk aynı olmasın diye defalarca izlediğim bölüm oldu. At binişini, kılıç kullanışını izledim. Çok sevdiğim de  ‘Ben böyle yapmam’ dediğim de oldu. Ama o döneme göre çok güzel çekilmiş.

-Bu baskı oluşturmuyor mu? Efsane filmler var böyle Tarkan, Karaoğlan...

V.K: Biraz oldu ama kısa sürede çektik filmi. Heyecan ve baskı bir aradaydı.

-Dönem filmleri ve kadın rolleri tartışma konusu. Nasıl dengelediniz?

V.K: Karaoğlan çizgi romanlarına baktığınızda pornografik yönü de var ama biz bu şekilde  yapamazdık. Bizim ilk çıkardığımız Karaoğlan hepsinin karışımı.

Ö.Y: Eski yapılanlar şöyleydi ya da çizgi romanda erotizm vardı türünden şeylere yönelmedim. Karakterim prenses. İnatçıysa inatçılığı da daha doğal. Kimse “Özlem biraz da şuraya şunu katalım” demedi.

BAYIRGÜLÜ HEM KOMİK HEM SERT

M.B: Kadın karakterlerin nasıl davranacağı senaryoda yazılmıştı. Bayırgülü yeri geldiği zaman feminen, yeri geldiği zaman espriye vuruyor ya da şirretliği ortaya çıkıyor. Oynarken kıyafetimi kapatmaya çalışmadım çünkü Bayırgülü öyle biri değil. Çise olsa kapatır ama Bayırgülü daha rahat bir tip. Elimden geldiğince ufak detaylarda onu ortaya koymaya çalıştım. 

-Bunlar sizin tercihiniz miydi, yoksa yönetmenden gelen bir istek miydi?

M.B: Yönetmen tabii ki bize nasıl bir karakter olduğunu anlattı. Bayırgülü büyük bir olasılıkla Müslüman olmamış bir karakter, şaman diyebiliriz. O karakter zaten öyleydi, ben de üstüne koydum.

Ö.Y: Okuma provalarını masa başında değil canlandırma ile yaptığımız için bunu izleyen Kudret Hoca (Sabancı) ekstra bir şey istiyorsa daha o zaman, çekime geçmeden bize söylüyordu.

V.K: Kudret Hoca çekim başlamadan önce bize Karaoğlan’ın çizgi roman kitaplarını dağıttı. Hatta bana verdikten sonra “Karaoğlan nasıl yürüyor, nasıl yatıyor” bakmamı istedi.

-Film 117 dakika ama akıcı

-Filmde ne anlatmak istediniz, seyirciye mesajınız nedir?

V.K: İzlerken filmden yedi yaşındaki çocuk da 77 yaşındaki hocamız da aynı zevki alsın istedik. Hakikaten yapılan bir espriye ne 7 yaşındaki çocuk ne de olgun bir insan yabancı kalacak.

Ö.Y: Film 117 dakika ama akıcı. Müge’yle filmi izlerken ara verilince şaşırdık, bir saat olmuş ama biz farkında değiliz!

-İkincisi çekilirse siz de aynı rollerde yeniden rol almak ister misiniz?

M.B: Ben istiyorum. Hatta Bayırgülü çok iyi dövüşemiyordu bu filmde. Biraz öğrenmiştir ve ikinci filmde daha çok dövüş sahnesi olsun istiyorum.

Ya bu film tutmazsa korkusu kırıldı

-Bağımsız filmler yerine bu tür gişe, dönem filmlerinin Türk sinemasına getirisi olduğuna inanıyor musunuz?

V.K: Türk sinemasında ‘Tarihimiz var ama büyük para yatırırsak ve tutmazsa’ korkusu vardı. Fetih filmiyle bu kırıldı. Şimdi Karaoğlan’ın devamı yapılıyor. Bence işlenecek bir sürü de konu var. Çanakkale’nin üç filmi birden yapıldı, başarılı ya da başarısız olur, onu söylemiyorum. Önümüzdeki dört, beş yıl içinde yine dönem filmleri olacak.

M.B: Dönemsel olarak geçmiş tarihi ön plana çıkarma, özellikle Osmanlı kültürüyle başlayan, Türklükle ilgili bir düşünce yapısı oluşmaya başladı Türkiye’de. Toplumsal beklentiler, insanların Türklük gibi duygu ve heyecanlarının artması ve sinema sektörünün gelişiyor oluşu çok güzel.