Karar 17 Aralık’ın devamıdır Sizi Allah’a şikayet edeceğim



Yakup Köse: Bence de bu bir istiklal mücadelesidir. Eğer bu mücadele başarıya ulaşacaksa bunun kurbanları da olur, kahramanları da. Yeni Yakup Köselerin olmaması için herkes bir çocuğunun yüzüne baksın, bir de bana yapılanlara. İşlemediğim bir suç yüzünden yine hapse gireceğim.

Türkiye evvelkilerden daha sofistike bir darbe girişimiyle karşı karşıya. Bu sürecin dikkat çeken noktalardan biri, toplumsal siyasal karşılıkları olan kritik davalarda uyuyan fay hatlarını tetikleyebilecek nitelikte kararların peş peşe çıkması. CHP milletvekili Mustafa Balbay’ın kullandığı hukuki imkân BDP’li milletvekilleri için işletilmedi. Yargıtay HDP Genel Başkanı Sebahat Tuncel hakkındaki 8 yıl 9 ay mahkumiyet kararını onadı. Kayseri Asliye Hukuk’ta Mavi Marmara şehitlerinden Furkan Doğan için açılan tazminat davası İsrail’in yargılanamayacağı gerekçesiyle reddedildi. Halbuki Gazze’ye insani yardım götüren gemiye uluslararası karasularında saldıran İsrail askerleri 19 yaşındaki Furkan’ı 45 cm’den daha yakın bir mesafeden vurarak öldürmüşlerdi! Çevik Bir dahil içerde hiç tutuklu sanığın kalmadığı 28 Şubat davası buharlaşırken dönemin çocuk mağduru Yakup Köse başka bir davadan şaşırtıcı şekilde 6 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı. Yakup Köse ile buluştuk ve neler olduğunu, hortlayan darbeyi konuştuk. Ben izninizle aradan çekiliyor, sözü Yakup’a bırakıyorum, kendisi anlatsın:

Bir akşam yemek sofrasından alındığımda 14 yaşında hiçbir şeyin farkında olmayan bir çocuktum. Sadece bir yıl içinde en az on yaş olgunlaştım. Yaşadıklarınız hem fikriyatınızı değiştiriyor hem fizyolojinizi çünkü. Öyle garip şeyler ki...

Evimize operasyon yapıp kafama çuval geçirdiklerinde Antalya İmam Hatip’te ortaokula gidiyordum. Televizyonda Avrasya Feribotu eylemini gördüm. Babama sordum “zalimler Müslümanlara zulmediyor” dedi. Okulda arkadaşların bağımsız Kafkasya eylemi yapacaklarını duyunca da gitmek istedim. Gelme sen küçüksün dediler. Ama gittim ben. İBDA-C selamı yapılıyordu, arkadaşlar da bilmiyordu ne demek olduğunu ama gemide görmüştük, çocuksu duygularla biz de yaptık. (Baş ve işaret parmak açık şekilde yukarı kaldırılıyor, diğerleri kapalı.) Bu arada birisi fotoğraf çekiyor. Heyecanlandım ve o işaretle pozlar verdim. Meğer o kişi polismiş.

Dünyanın en büyük teröristi!

Babamın inşaat malzemeleri sattığı bir dükkanı vardı. Okuldan çıkınca yardıma gidiyordum, akşam beraber dönüyorduk eve. O akşam eve geldik. Ablamla atışıyorduk. Bana ellerini yıka diyordu, yıkamazsan da sofrada yanıma oturma. Ben de direniyordum. O ara babam bakkala gidip ekmek almamı istedi. Kapıya doğru niyetlendim. Kapı o kadar sert vuruldu ki korktum açamadım. Kapı açılır açılmaz beni sertçe yere yatırıp ellerimi arkadan kelepçelediler, kafama çuval geçirdiler. O kadar korktum ki! Babama “çocuk ufak bir kavgaya karışmış, mevzuu çözmemiz lazım” dediler. Arabaya bindirdiklerinde Derviş kod adlı birisi kafamı öndeki iki koltuğun arasına sıkıştırıp çuvalı çıkardı ve “iyi bak etrafına, bir daha göremeyeceksin” deyince çok şaşırdım. Polisler aralarında gülüyor “dünyanın en büyük teröristini yakaladık” diyorlardı. Anlamıyordum, ülkem Müslüman diye düşünüyordum, devletin ne olduğunu bile bilmiyordum.

Arkadaşlarıma elektrik verildi

Evden çıkışım o oldu. Ancak dokuz küsur yıl sonra 23 yaşımda ve onca şey yaşamış biri olarak dönebildim bir akşam sofradan alındığım evime.

Terörle Mücadele’ye götürdüler. Aç bıraktılar, sürekli dövdüler. 17 yaşındaki diğer iki çocuğa elektrik verirler. Onların çığlıkları bile bana yetti. İBDA-C adına bombalı eylemler yaptık dedirtmek istiyorlardı. Sürekli “bunu imzala, evine gideceksin” diyorlardı. Çocuksun inanıyorsun. İmzaladım.

Ama soruyorum: 18 yaşından küçük çocuğun imza yetkisi var mıdır? Yanında avukatı olmadan gözaltına alınması tutuklanması mümkün müdür? Bütün bu süreçte hiç çocuk muamelesi görmedim, neden?

“Suçu kabul et, kurtul” dediler

Teşhir masası hazırlamışlar. Bayiden aldığımız dergiler var masada, bir de babamın dükkanından bir tesisat borusu suç aleti olarak. Terör Şubesi yazıyor. Bunu görünce “eyvah” dedim “Babam ne der”. Babam MHP’liydi çünkü. Bu esnada basına açıklama yapılıyor: “Antalya’mızda İBDA-C terör örgütüne büyük darbe vuruldu, örgütün üst düzey yöneticileri ele geçirildi. Antalya’mıza geçmiş olsun, kahraman polislerimizi de tebrik ediyoruz”. Biz tamamen şoktayız.

McDonalds’ı bizim bombaladığımızı söylüyorlar ama aralarında da konuşuyor polisler. “Ulan” diyorlar “McDonalds’ta tüp bomba kullanılmış, bunlara boru tipi bomba diyoruz, ya fark eden olursa”. Bize işkence eden, suç atan Emniyet Müdürünün kim olduğunu sonra öğrendik. 80 döneminde iki TİKKO militanını öldürüp ormana atan ve bundan yargılanan biriymiş. Ama ne savcı ne hakim doğru dürüst dinlemedi bile bizi. Dövecekler, babamın dükkanına el koyacaklar diye korkuyordum. Beni bırakırlar zannettim, suçu kabul ettim.

Sezen konserine gidecektim

Antalya E Tipi Kapalı Cezaevi’ne gönderdiler. Oradaki 13 gün. 9 yıla bedeldir. Gelir gelmez kapı altı dedikleri yerde öyle dövdüler ki. Gardiyan “hırsızlıktan mı geldin” diye sordu. İmam hatipliyim ben kanıma dokundu “Hayır! Müslüman olduğum için” dedim. Üstümü ararken cebimden çıkan Sezen Aksu konser biletini görünce “ulan nasıl Müslümansın, Sezen konserine mi gideceksin” diye hepsi çullandılar üzerime... Ağzım kanadı. Çok kötü oldum. Ama o halde yatağımı, battaniyemi, yastığımı ve çantamı taşımamı istediler. Taşıyamadım. Güldüler bana. Şoka girmiştim.

Katillerle aynı koğuşta bir çocuk

10 gün hücrede tutuldum. Oradan Nazilli E Tipi’ne. 18 yaşından küçük biri ailesinin şehirinden başka yere gönderilemez. Orada da dayak işkence. Çocuk ıslah evinde olmam gerekirken adli koğuşa konuldum. Tecavüz suçlularıyla, hırsızlarla, katillerle aynı koğuştaydım. Ranzamın alt katında yatan kişi eşini öldürmüştü. Yan tarafımdaki hırsızdı. Ben daha 14 yaşındaydım ve bu adamlarla iki yılım geçti. Diğer suçlular “siyasiye bak!” diye dalga geçiyorlardı.

İdamım isteniyordu şoktaydım!

Dört ay sonra iddianame geldi. 28 Şubat olmuştu. Bırakılacağımı zannederken haberimin bile olmadığı bankamatiğe bomba koymak suçundan idamla yargılanıyordum. Şoktaydım. DGM savcısının iddialarına bakıyordum ama anayasal düzen nedir, cebren nedir bilmiyor, anlamıyordum.

Her şey çok hızlı gelişiyordu. Bakkala gidecekken gözaltına alınmıştım ve idamla yargılanıyordum. “Galiba asacaklar beni” dedim. Üç duruşma oldu. Toplam süresi 15 dakikadır.

Sonradan öğrendiğim bir şey, bu kararı düşürür aslında ama o kadar yoruldum ki uğraşmaktan! Bankamatikte bomba patlattı denilen o olayda bomba patlamamış bile! Oysa idam cezası verildi bana, 9 yıl yattım ben!

Micky Mouse idamı engeller mi?

Annem karar günü Mick Mouse tişörtü giymemi istedi. “Oğlum bunlar senin çocuk olduğunu görmüyor, bunu giyersen fark ederler” dedi. Kıramadım onu. Halbuki hâkim, kalemi kırarken yüzüme bile bakmamıştı.

İdam kararı verilirken annem tespih çekiP ağlıyordu. Açık görüş yoktu, evden çıktığımdan beri hiç sarılamamıştık. Oğluma bir kez sarılayım dedi ağlayarak. Buna bile izin vermediler.

Dün yine ağlıyordu annem. Üzülmesin diye yalan söylemek zorunda kaldım. Çok sevdiğim Erbakan’ın zamanında idam cezasına çarptırılmıştım. Şimdi de Amerikan-İsrail şer odaklarının operasyonuna maruz kalan, çok sevip desteklediğim Erdoğan’ın döneminde ceza evine giriyorum.

Yeni bir 28 Şubat yaşıyoruz

Geçen gün bir video izledim. Dört yaşlarında bir çocuk Suriyeli bir asker tarafından öldürülmeden önce “Sizi Allah’a şikayet edeceğim” diyor. Çok etkilendim! Emin olun bu dava benim şahsımın davası değil. Bu karar 17 Aralık’ı yapanlar, Çevik Bir dahil 28 Şubat sanıklarını ve CHP’li milletvekillerini bırakıp BDP’lileri bırakmayanlar, Mavi Marmara şehidi Furkan’ın davasını reddedenler hep aynı küresel güçler. Bu davalarda niyeyse hemen karar verdiler. Yeni bir 28 Şubat yaşıyoruz. O beddualı konuşmadan sonra arkadaşlara “havada 28 Şubat kokusu var” dedim güldüler. Ama bunu biliyorum ben, 28 Şubat’ı hem de nasıl yaşadım. Bakın bir hafta geçmedi, ceza aldım. Çevik Bir bırakılmadan üç gün önce aynı bedduacı hoca “Yaşlıların içerde olmasına kalbim elvermiyor” diye dua etmişti. Çevik Bir çıktı. Bize ise “evlerinize ateş düşsün” dedi, evlerimize ateş düştü. Herkesin bedduası tutar çünkü, imanlı imansız ayrımı olmaz.

DİĞER DAVA DÜŞTÜ, BU KARAR MANİDAR

2000 yılında Hayata Dönüş operasyonları sırasında düzenlenen Noel Baba operasyonu nedeniyle biri Bandırma’da biri İstanbul’da iki dava açıldı. Biri cezaevi yönetimine isyandan, diğeri cezaevinde bomba imal ettiğimiz iddiasından. Ki bu doğru değildir. Orada üç ayrı kamera vardı. Koğuşa rutin arama için geldiklerinde zaten robocoplarla, gaz maskeleriyle gelmişlerdi.

Evet, ben cezaevine ilk girdiğimde sütten çıkmış ak kaşıktım, yaşadıklarım bende bir öfkeye yol açtı ve zamanla gardiyanlara karşı alttan almadığım için sürekli disiplin cezaları alırdım. Başka türlü olmam mümkün değildi. Cezaevi insanı şahsiyetsizleştirmek üzere kurulmuş bir sistemdir çünkü. Ama bomba imal etmek iftiradır. Aynı olay için iki dava açıldı. 32 yıl hapis cezası istenen dava zaman aşımından düştü. Aynı gün aynı meseleden dolayı 32 kişiye açılan ve 6 yıl 8 ay istenen dava ise ne hikmetse düşmedi. Bunun yatarı 4 yıldır. Üstelik 27 Kasım’daki karar duruşmasını hakim 25 Aralık’a atmıştı. Yargıtay’da usul böyle değildir, anlamamıştım neden. Sonra anladım. Bize yapılan operasyonun adı Noel Baba operasyonu idi ve karar da Noel’in ilk gününde 30 saniye içinde verildi. Bu çok manidar. 17 Aralık operasyonunun bir devamıdır bu karar.

ADALET BAKANI’NDAN BİR RİCAM VAR

Bu operasyon Başbakan özelinde tüm Türkiye’ye yapılıyor. Mısır’a, Suriye’ye, Somali’ye... Yaptıkları her şeyi şantajla yapıyorlar. Başbakan’ın dediği gibi bir istiklal mücadelesidir bu. Eğer mücadele başarıya ulaşacaksa bunun kurbanları da olur kahramanları da. Yeni Yakup Köselerin olmaması için herkes önce çocuğunun yüzüne baksın, sonra bana yapılana. Sayın Başbakan’dan ve Adalet Bakanı’ndan bir talebim var: Bu İstiklal Mücadelesini 28 Şubat yargı kararlarını iptal ederek başlatsınlar. Hiç suçu olmayan Salih Mirzabeyoğlu’nun özgürlüğü için. Mazlumun duası kabul olur, ben dua ediyorum, ailem de ediyor. Ayrıca Bakanlık mütalaanın yenilenmesini isterse kararı kesinleşen bu dava yeniden görülebilir. Çünkü ortada yeni deliller var. Cezaevini yakıp bizi öldürmek isteyenler, yaralayanlar biz değil onlardı.