Sayýn Abdullah Gül de, Sayýn Ahmet Davutoðlu da, bu ülkede Cumhurbaþkanlýðý, Baþbakanlýk, Dýþiþleri Bakanlýðý yapmýþ isimlerdir.
Hizmetleri olmuþtur.
Bu nedenle teþekkürü hak etmektedirler.
Gül, Cumhurbaþkanlýðý dönemi sona erince aktif siyaseti býraktý; çekildiði köþesinde geliþmeleri izleyen, lüzumu halinde (kendi ifadesiyle “ülkeye hizmet” þiarýný elden býrakmadan) görüþlerini açýklayan “mütekait politikacý” rolüne soyundu.
Ýyi mi oldu derseniz, olmadý.
Birikimi ve tecrübesiyle katkýsýný devam ettirebilir, yol arkadaþlarýna “mihmandarlýk” yapabilirdi.
Bunu istemedi.
Müteaddit çaðrýlara cevap vermediði, davetlere katýlmadýðý, dost sofralarýnda bir araya gelmeyi reddettiði ve sinik, örtülü, “rahatsýz” bir muhalefet dilini benimsediði için, süreç içinde mihmandarlýðýný gereksinen dava arkadaþlarýndan uzak düþtü, arkadaþlarý tarafýndan aranmaz oldu.
Bu “uzaklaþma” biraz da kendi tercihidir.
Böyle olmasýný murat etti ve böyle oldu.
Dolayýsýyla, “Niçin ben bu oyunda yokum?” deme hakkýný kaybetti.
Uzaklaþma kararý, her þeye raðmen saygý duyulacak, saygý duyulmasý gereken bir tercih ya da duruma göre bir tedbirdir. Baþkalarýný ilgilendirmeyen bir tasarruftur. Ýnsanlarý zorla oyunda tutamazsýnýz. Ama Abdullah Bey uzaklaþarak elde ediði konumunu kötüye kullandý, saygý mesafesinde durmadý.
Sorulduðunda (özellikle dava arkadaþlarýnýn uðradýðý saldýrýlar sorulduðunda) “Aktif siyaseti býraktýðý için yorum yapmayý uygun bulmadýðýný” söyledi, partisiyle ve dava arkadaþlarýyla dayanýþma görüntüsü vermekten kaçýndý, bu tutumunu bir de ayný fotoðraf karesinde görünmemek gibi izaha muhtaç bir “tedbir”le taçlandýrdý ama dava arkadaþlarý zora düþtüðünde, yani Batý kaynaklý saldýrýlarýn hedefi haline geldiðinde tedbiri filan bir kenara býrakýp, aktif bir siyasetçi gibi açýklamalar yapmaya, dava arkadaþlarýný suçlamaya baþladý... (Mesela, 17/25 Aralýk sürecinde þunu dedi:“Çankaya’yý dinlemiþler... Benim utanýlacak bir þeyim yok ki. Dinlesinler...”)
Davutoðlu’nun aidiyeti devam ediyor.
Uzunca bir dönem Dýþiþleri Bakanlýðý ve Baþbakanlýk yaptý. Halihazýrda AK Parti’nin bir üyesi ve Konya milletvekili. Aktif siyasetin içinde... Bir taraftarýnýn da hatýrlattýðý gibi, “trenden inmiþ deðil...”
Dolayýsýyla, Abdullah Bey için söylenenler, onu ilzam etmez. Tren istikametten saptýysa, Davutoðlu’nun elinde birtakým seçenekler bulunuyor. Trene istikamet verebilir. En azýndan, istikamet konusunda fikrini söyleyebilir. Fikirlerini partinin yetkili kurullarýna taþýyabilir, tartýþýlmasýný saðlayabilir.
Davutoðlu’nun, “Tren istikametten saptý” diye bir görüþü var mý, onu da bilmiyorum. Varsa, bu görüþ bir karþýlýða sahiptir. Ve bir deðere tekabül eder. Ama Gül’ün eleþtirileri ve görüþleri (parti içinde) bir “karþýlýk” oluþturmaz. Oluþturursa, ayýp olur. En azýndan hâlâ aidiyetini sürdüren Davutoðlu’na ve elini taþýn altýna koymuþ eþhasa ayýp olur.
Hal böyleyken, “Tren istikametten saptý” yazýlarý yazýp, Gül’ün “tavýrsýzlýðýndan” Davutoðlu lehine pozisyon üretmeye çalýþmak da ne oluyor?
Biraz ayýp olmuyor mu?
Hakan Albayrak kardeþimiz Gül’ün hukukunu savunuyor.
Ýyi de ediyor.
Bir gün Erdoðan’ýn hukukunu da savunmayý akleder mi?
Bir zamanlar sorularla “güzellediði” ve “Biz hayalini kurarken, siz bunlarý gerçekleþtiriyorsunuz Sayýn Baþbakaným” diye iltifatlara boðduðu Erdoðan, bugün kendi arkadaþlarý tarafýndan hakaret bombardýmanýna tabi tutuluyor.
En hafif benzetmeleri, “diktatör...” ve “Midas’ýn eþþek kulaklarý...”
Bir gün, “Ayýp oluyor arkadaþlar. Bunlar eleþtiri deðil, küfür. Küfretmek bize yakýþmýyor!” der mi?