Karayılan yahut Altan Tan

PKK yöneticilerinden Murat Karayılan, PKK’nın haber ajansı ANF’ye konuşmuş ve DEAŞ terör örgütünün üstlendiği Reina saldırısını kınamış! Ölenlerin yakınlarına sabır, yaralılara şifa da diliyor üstelik hayatta insan öldürmek dışında bir şey yapmayan seri katil.

Devamı da var “yumuşak kalpli terörist numarası”na kanacaklar için. Ona göre Türkiye ‘IŞİD bize saldırıyor’ diyebilmek için bu tür terör tertiplerine başvuruyormuş. Kendi çıkarları için kan döküyormuş. Erdoğan ve AKP isteseymiş Türkiye’de tek mermi sıkılmazmış. 

Sinirden karnınıza sancılar saplanıyor biliyorum. Ama sıkı durun çünkü PKK’nın ve PKK terörünü önlemek yerine perdelemek için pozisyon alan HDP’nin hemen tüm siyasetinde var benzer bir şey. Gerçeği ters yüz etme; legal durumları terörize etme; barış, demokrasi, özgürlük gibi meşru kavramları mundar etme ve siyasetin alanını boğarak şiddeti tek seçenek kılma taktiği bu.

HDP bunu biraz sofistike ve bazen utangaçça yapıyor, ama yapıyor. Karayılan’ın dediklerinin en fazla laciverdini diyor. Asker-sivil ayrımındaki hassasiyetse bilhassa göz yaşartıcı.

Mesela 7 Haziran’dan hemen sonra PKK, Şanlıurfa’da uykusunda 2 polisi, Siirt’te 8, Dağlıca’da 16 askeri, Iğdır’da 13 polisi şehit ettiğinde ve gururla “ben öldürdüm” dediğinde sesi kısılan HDP, aynı PKK Ankara Kızılay’da 36 sivili, Diyarbakır Dürümlü’de 16 köylüyü parçaladığında anında duruş sergiliyor: “Sivillere saldırısı kabul edilemez”.

Yani? “Asker-polis öldürebilir, bedenlerini parçalara ayırabilirsin. Bu kabul edilebilir” diyor.

Aynı mantalitenin devam ettiği, terörle siyaset ilişkisinin derecelendirilerek perdelendiği taze bir açıklama daha vardı BasHaber sitesinde. Konuşan kişi sonradan olma bir HDP’li.

“Sonradan olma”tanımı şunun için: Malumunuz PKK, Suriye’de alan kazanmaya ve yabancı savaşçılarla kendi içinde çeşitlilik yaratmaya başladığında sivil görünümlü alanda da bir hareketlenme oldu. DTK adında TBMM muadili bir çatı oluşturuldu ve o çatı altında sanki birden fazla ve farklı parti varmış yanılsaması için aynı hamurdan üç parti yapıldı; HDP, DBP, BDP.

HDP’ye düşen rol, çok sesliymiş gibi görünmekti. Bunun için bazı marjinal oluşumcuklar Kürtlerden oluşan ana gövdenin tepesine yapıştırıldı. 2011’de binde 5 bile oy almamış ESP’den Figen Yüksekdağ ya da Mahir Çayan ve arkadaşları polise teslim olmayıp ölürken Kızıldere’den sağ kurtulmayı başaran ama bunu izahta zorlanan eski Dev-Genç lideri Ertuğrul Kürkçü gibi.

Sosyalist bir parti olanHDP’nin özellikle göstermek istediği “çeşitlilik vitrini” burada bitmiyor tabi. 28 Şubat’ın netameli ismi Hüda Kaya, Mazlum-Der’in tartışılmaya başlandığı dönemin yöneticisi Ayhan Bilgen ve nevi şahsına münhasır biri olan Altan Tan, oradan.

Bu özet “sonradan olma HDP’liler”in yerini ve işlevselliğini açabilmek için.

Altan Tan röportajda şöyle diyor:“Kürd siyasetine geliyor, PKK’ye şunu söylüyoruz: 30 yıllık sürede şiddet doğruydu yanlıştı, olmalıydı olmamalıydı, başka yol var mıydı yok muydu? Bu tartışmaları geride bırakalım. Bu saatten sonra Kürd siyasetinin, Türkiye içinde silah kullanması şiddete başvurması, terör eylemlerine girmesi asla doğru değil. Bir karar vermek lazım. Birincisi, Kürdler, Türkiye içinde mi kalacak yoksa ayrılıp ayrı bir ulus-devlet mi kuracaklar? Bunun için savaşması mı lazım? Savaşacak mı? Savaşabilecek mi? Bu savaşın maliyeti ne olacak, böyle bir karar doğru mu yanlış mı?”

Son bir buçuk yılda bile bine yakın şehidin, sekiz bine yakın PKK’lının canına mal olan PKK’ya pek steril pek objektif bir noktadan bakıyor Tan, ama benim dikkat çekmek istediğim nokta tekrar eden vurgusu.

Altan Tan PKK’ya ısrarla sanki sivil ve meşru bir siyasi yapılanmaymış gibi “Kürt siyaseti” diyor. En hafifinden mesela “silahlı Kürt siyaseti” demiyor. PKK ile HDP ve diğer yapılar bütününü ayrıştırmıyor ve bir şekilde malumu ilan ediyor.

Aşikar ki bu ilişki; siyaset yapmak için insan öldürenler ve cinayeti bilerek perdeleyenler ilişkisinden ibaret.

Değilse, terörü önlemek isteyenin o kanlı şalın altında bir dakika dahi kalmaması gerekir.