Kardeşlik: Sevmek için geç inanmak için erken

Çözüm Süreci bağlamında Doğu Anadolu’da 2 ay boyunca süren görüşmelerimizde öğrenecektim: “Kardeşiz demek yetmez, Kardeşlik Hukuku!”... 

Bizde (mütedeyyin kesimde) genel bir hassasiyettir, sohbetlerimizde, karşılaşmalarımızda, ayrılıklarımızda, “selam”la girer, “selam”la çıkarız işin içinden... “Müslümanlar ancak kardeştir” ayetini söyleriz sık sık birbirimize... Bu hal, dillere pelesenk ettiğimiz şekliyle kısmen kültürel, gündelik dille ilgili bir hadisedir. Ama özellikle 80 sonrası kuşak için, tevhidî anlamda insiyatif ve dünya görüşü eksenidir de, siyasi mahiyetiyle evrenselci, adaletçi, eşitlikçi ilkeleri hatırlatan bir bakış...

İslam kardeşliğini esas alan, ırk, coğrafya, dil, mezhep, meşrep, cemaat farkı gözetmeksizin evrensel dayanışmayı imleyen bu dilin beslendiği ortak facialar, ortak yenilgiler, ortak coşkular tecrübeyle sabittir: Filistin meselesi, İran Devrimi, Afganistan cihadı, Bosna mücadelesi ve Çeçenistan direnişi gibi müşterek deneyimlerin getirdiği bir kıvam olarak da düşünülmelidir, “İslam Kardeşliği”...

İslam Kardeşliği vurgusuyla özümsenmiş bu düşüncenin ülkemizdeki karşılığını kuran kişilerin; 1- Kahir ekseriyetinin Kürt/Arap kökenli oluşu, 2- Bir kısmınınsa 80 sonrası mahpushane deneyimiyle İslamcı dönüşüm yaşayan eski ülkücüler oluşu, 3- Her ne kadar kökü kazınmış olsa da bir şekilde süren Doğu Medreselerinden yetişmiş ilim ehlinin taşıdığı “şark” çizgisi gibi sebeplerle... İslami kesimin hem literal anlamda hem de ilkesel bazda kurduğu “kardeşlik” vurgusunun ses telleri, “Doğu”ludur...

90’lı yılların karanlık ve kanamalı kör koridorundan işkence, faili meçhul ve zorunlu göç gibi felaketlerle geçen Kürt kimliği, oluşmasında ciddi emeği geçen “İslam kardeşliği” düşüncesini, yaşadığı travmatik tecrübeye binaen, giderek;  soyut, normatif karşılığı olmayan, içeriği hamasetten ibaret, bedeli ödenmemiş, iyi niyetli ama sınıfta kalmış haliyle görmeye başladı...

Başörtüsü yasakları, 28 Şubat, İmam Hatiplerin maruz kaldığı haksızlıklar gibi konular, Kürt aydınlarını olduğu kadar, samimi Müslüman kimliğiyle mümeyyiz Kürt tabanı da, “kardeşlik” konusunda fire vermeden gayrete, sabra, dirence çağırsa da... 2013’te “çözüm süreci” görüşmelerinde, mezkur yasakların kısmen kalkmış olması ve görece hürriyetin daha çok hissedilir oluşu gibi sebeplerle de; “İslam kardeşliği” mevzunun, “özeleştiri” masasına yatırıldığına şahit olduk ... Bu eleştiriyi getiren Kürt kardeşlerimiz kuşkusuz haksız değillerdi... Bir de buna PKK üzerinden yükselen gerek teorik gerekse pratik düzeydeki seküler/materyalist etkileşim eklendiğinde... Doğu’da hiçbir şey ne 80’lerdeki ne de 90’lardaki gibi değildi artık... Çözüm süreci bağlamında benim iletişim kurmakta en çok zorluk çektiğim kişiler, PKK’yı halklarının koruyucu milis gücü olarak deklare eden başörtülü üniversite öğrencileriydi mesela... Biz ülkenin Batısındakilerse (İslamcılar dahil) buna çok hazırlıksızdık...

Diyeceğim; İslami kesimdeki etnik kimliğe has vurgu, on yıl öncesine göre çok yüksektedir... Bunda hem Batıdakilerin gecikmiş empatisi, hem de iyiniyetli düşünsel tembelliklerimiz (Milli Görüşün yaslandığı Osmanlıcı söylemde takılı kalmak gibi) ciddi rol oynamıştır. Ne olursa olsun, Kürt muhataplarımızın soyut “kardeşlik”ten, somut ve paylaşılan “kardeşlik hukuku”na geçmemiz talepleri ortadadır...

Peki Türk kökenli İslamcılar “Kardeşlik” konusunu yeterince anlayamıyorlar, ontolojik bir engelimiz var bizim diyelim de... Kürtler Kürtleri niçin anlayamıyorlarHüdaPar ve HDP (Hizbullah ile PKK da diyebilirsiniz) arasındaki gerginlik, maalesef kan davasına kürelenmek üzeredir... HüdaPar’lı olduğu gerekçesiyle başı taşlarla ezilen gencin bir türlü kapanmayan gözlerindeki “Braküji” imzasını nasıl görmezden geleceğiz? Haydi bizler anlamıyoruz... Peki sizin anladığınız kardeşlik bu mu?

Birbirimizi sevmek için geç, birbirimize inanmak için erken bir vakitteyiz...

Ama ben birbirimizi sevebilme ihtimalini bile seviyor ve inanıyorum...