Bir maçta, topa sahip olma oranýnýn rakipten yüksek olmasý; tek baþýna belirleyici bir üstünlük deðildir. Ama eðer, bir Avrupa kupasý maçýnda ve üstelik deplasmanda oynuyorsanýz; topa sahip olma oranýnda öndeyseniz, bunun bir anlamý/önemi/hatta deðeri vardýr... Beþiktaþ, maçýn baþlarýnda da olsa; bunu saðladý.
Saðlamakla kalmadý, bu oran yüksekliðini; oyunun ve rakibin hakimi de olma baþarýsýyla taçlandýrdý. Sýkça pozisyon bulduk. Ýyi ve etkili bir baþlangýç yaptýk.
***
Gerçi, son lig maçýnýn virtüözü konumundaki Quaresma’nýn, kulübede tutulma gerekçesini pek anlayamadýk. Ayný þekilde, Babel’in de kenarda býrakýlma tercihini garipsedik. Ýþ iþten geçtikten sonra oyuna alýndý.
Aslýnda, takýmýmýz fena deðildi... Sahaya iyi yayýlýyor, set oyununu ve sprint çýkýþlarý yeterli kývamda sergiliyorduk. Ama Wagner Love’ýn, çalýþýyor görünmek için çoðu kez sonu boþ kalan çabalara yönelme si; onu aslýnda baþarýsýz gösteriyordu. Üstelik her ikili mücadelede hep yerdeydi... Varlýðý, ayaðýmýza pranga oldu.
***
Ýkinci yarýnýn hemen baþýnda Karius’un yediði gol, acemi iþiydi. Topun Caner’den sekmiþ olmasý, kaleciyi þaþýrtacak bir durum deðildi. Top uzun mesafeden ve yavaþ geliyordu. Yani Malmö gol atmadý, biz yedik. Bir çuval incir berbat oldu.
Aslýnda Malmö, öne geçmeyi hakedecek kývamda ve etkinlikte deðildi. Gole onlar bile þaþýrdý... Sonrasýnda sarsýldýk.
Bir maçta, bir düzine sayýda ofsayta düþmek de; saðlýklý bir istitistik deðildir. Futbolcularýn pozisyon takibi yoktu.
Kýsacasý... Ayný G.Saray’ýn Porto mücadelesi gibi; rakipten dahi iyi oynadýðýmýz maçý verdik. Ýnsan kahroluyor!