Hafta sonu Ankara Etimesgut’ta yaþayan iki dava büyüðümüzü ziyaret etme fýrsatým oldu. Hayatlarý þiirdi.Alim Seyrek, emekli milli eðitim müfettiþi. Güngör Seyrek emekli ebe-hemþire. Yaþlarý yetmiþe gelip çatmýþ bu isimsiz iki kahramanýn ellerinden öptük. Gençliklerinde kendi gayretleri ve fikri muhasebeleriyle Ýslam’ý seçmiþler ve bu uðurda verilmesi gereken hukuk mücadelesini onurla vermiþ iki mütedeyyin yol arkadaþý olarak bize hikmetli hayat dersleri verdiler.
Alim hoca, önceler sýký solcuymuþ, hatta Ankara’daki solcu çevreleri yeterince idealist bulmadýðý için kendi talebiyle iki kere Tunceli’ye giderek öðretmenlik yapmýþ bir insan. Sözleriyle hayatlarý ayný olmayan solcularýn yaþadýðý idealizm çöküþü onu Marks hayranlýðýndan adým adým uzaklaþtýrýrken, Kur’aný Kerim’i keþfetmiþ ve ardýndan kalbine, ruhuna doðru giden bir okuma denizine açýlmýþ. Ýslam’ýn sosyal dayanýþma ve adalet konusundaki keskin emirleri onu adeta büyülemiþ.
Birisi öðretmen, diðeri hemþire, herhangi bir cemaate girmeden, dini bir tahsil (imam hatip veya ilahiyat) görmeden, kendi çabalarýyla Ýslam’ý tanýmýþlar. Tayin olduklarý, aslýnda çoðu kez sürüldükleri her yerde, derhal bir okuma halkasý kurmuþlar. Baþta kendi evlatlarý ve komþularý, meslekdaþlarý olmak üzere hep Ýslam’ý anlamak ve yaþamak adýna çabayla geçmiþ ömürleri.
Güngör Haným ilk tesettürlü hemþirelerimizden. Ömrü sürgünlerle, cezalar ve savunmalarla, kuþ uçmaz kervan geçmez yerlere þifa taþýmakla geçmiþ, mesleðini aþkla yapmaya devam etmiþ. ‘’Benim en büyük idealim benden sonra geleceklere bir köprü olmaktý’’ derken, zerre kadar üzüntüsü piþmanlýðý yok çektiði çileler için. Hayatlarýný içtenlikle hibe etmiþ insanlara has doygunluk okudum yüzünde.
Kendi sade ve helal yaþamlarý çerçevesinde, güzel ahlaklarýyla örnek olmuþlar, karanlýða ýþýk olmuþlar. ‘’Üniversiteli günlerimden beri, okuyun da ne okursanýz okuyun derdim gençlere’’ diyor Alim hoca. Okumaya güveni sonsuz. Okuyan insan hakikati bulur diyor. Onun rehberliðini Ýbrahimi bir uyanýþ, sorgulayýþ ve hakikati bulma olarak dinledim, sohbetimizin ilk bir kaç dakikasýndan sonra kendisine ‘’hocam’’ derken buldum kendimi...
“Hocam”. Bu ne kadar mukaddes bir kelimeydi, þu anda yazarken bile yaþ gözüme hücum etti. Ýnsanýn Þeyh olmasý gerekmiyor, imam, müezzin olmasý hatta okulda öðretmen olmasý bile gerekmiyor. Hayat hocalýðý baþka bir þey! Okuyan ve düþünen, hayata dair sorularý olan, anlam peþinde koþan insanlar, gece vakti ýþýldayan fosforlu saatler gibi oluyor.
Hayattaki tüm baðýmlýlýklarýný sarsýcý bir þekilde ‘la’ diyerek reddeden, hayatýný hakikat uðruna silkeleyen, ruh evinde her ne var ise döküp boþaltan, sonra seçerek yeniden itinayla inþa eden insan. Ýslami uyanýþýn bu maceralý hikayesini Seyrek ailesinin hatýralarýný dinlerken bir kez daha ruhumda hissettim. Koþmayý unutmuþ bir atýn, uzun çayýrlarý hatýrlayýþýnda ayaklarýna hücum eden karýncalar gibi sardý dört bir yanýmý gençlik hatýralarým. Bizler çok genç yaþlarýmýzda kendi içimizde ne büyük hesaplaþmalar, ne büyük arayýþlar yaþamýþtýk. Ne kadar saygý duyulacak bir içe dönüþ, ne kadar saygý duyulacak bir yalnýzlýk ve ne kadar saygý duyulacak bir yeniden doðuþtu bu...
Gençlere büyük iþ düþüyor! Türkiye’deki ‘Ýslami hareketliliði’ anlayabilmek için bu hayat hikayelerini gözden kaçýrmadan kayýt altýna almak gerekiyor. Bu, binlerce küçük insanýn gayretiyle, binbir emek ve binbir imkansýzlýkla, üzerine titrenerek inþa edilmiþ bir hayat tarzýdýr. Ve bu aziz emeði, hovardalýkla harcamaya kimsenin hakký yok...