Seçim eþiðinde olduðumuz için, sinirlerin giderek gerildiði, düne kadar sevdikleri, kendilerine yakýn bildikleri, destek ve oy verdikleri kimselerin farklý ve beklemedikleri yerlere gidenlere beslenen tepki ve duygular nasýl ise, -âdetâ, savaþta, cepheden kaçmakla yetinmeyip, bir de düþman saflarýna sýðýnanlar misali-, 'intikam alýnacaðý, hesap sorulacaðý, dillerin koparýlacaðý, kollarýn kýrýlacaðý, kafalarýn kesileceði' gibi söylemler, hattâ 'elfâz-ý galizâ' /çirkin, hayasýzca hakaret sözlerle, sosyal medya denilen mâlûm sahada, yayýnlanabiliyor.
Bu gibi yayýnlara, 'Dur.' denilmezse, toplumun psikolojisi kontrolden çýkabilir.
Üstelik sadece görüþlerini, sahte isimlerle belirtmek adýna, seviyesizlikler sergileyenler deðil, hattâ Davudoðlu gibiler bile, geçenlerde Manisa taraflarýnda, konuþurken, '...iktidara geldiðimizde hesap soracaðýz, kollarýný kýracaðýz.' diyordu. Ýhtiras yüzünden, kan tepeye fýrlayýnca, göz kararýr.
27 Mart günü CHP Parti Meclisi üyesi olduðu açýklanan Müslim Sarý isimli kiþi de, daha iktidar olmadan, hýncýný açýklamýþ. 'Hesaplaþacaðýmýz kitleler var bizim. Hesaplaþmasý gerektiðine inanan bir sürü kitle var bu ülkede. 20 yýllýk bir iktidarýn yerine geleceðiz ve hiç bir þey yokmuþ gibi davranacaðýz sanýlýyorsa, bu doðru deðil.' demiþ, HT ekranlarýnda yayýnlanan programda. Evet, belirli kiþi veya kadrolardan deðil, hesaplaþýlacak kitlelerden söz ediyor o kiþi. TÝP milletvekili olan Marksist kiþi de, 'Ýktidardakilerin hepsini, terör örgütü üyesi diye yargýlayacaðýz.' demiþ. Bir de, mâlûm taifenin, 'Kürdlerin kendi gelecekleri üzerinde kendi iradelerine sahib olacaklarý'na dair söylemleri etrafýnda nutuklar ve o konuda yazýlanlar.
Sanki bu ülkede, 100 yýla yakýn bir süredir Kürdlere baský ve zulüm yapýlmýþ da, Anadolu'daki bütün etnik unsurlara ve bu arada Türklere de ayný zulümler yapýlmamýþ gibi.
Perde önünde, Kýlýçdaroðlu'nun gülücükleri ve helâlleþmek lâflarý; perde arkasýnda ise, mâlûm odaklar.
Ziyâ Paþa, 150 yýl öncelerde, 'Pek rengine aldanma, felek eski felektir. Zîrâ feleðin 'meþreb-i nâ-sâz'ý , /(uyumsuz tabiatý) dönekdir.'
'Yakdý nice cânlar, o nezâketle tebessüm; Þîr'in (arslanýn) dahi kasd etmesi câna, gülerekdir.' demiþti.
*
Geçenlerde 'Üniversiteli Kadýnlar... (bilmem nesi) ' isimli kuruluþun bir toplantýsýnýn videosunu izledim. Akademik unvanlara sýðýnmýþ sosyete taifesinden, çoðu 'Prof.' bir grup kadýn, 'baþörtülü kýzlar'ýn kendi yanlarýndan baþlarý dik olarak geçiþlerinden öyle bir dert yanýyorlardý ki, hýnçlarýna sýnýr yoktu. O gibilerle, resmî törenlerde, ayný yerde ve ayný seviyede, yan yana durmaktan duyduklarý rahatsýzlýðý da dile getiriyorlardý, konuþmalarýnda.
Ýnsan, kendisini neredeyse 1925'lerde, 'Ýhtimal ki, bazý kelleler koparýlacaktýr!.' söylemleriyle netice alýnan 'aydýnlýk' (?!) günlerde hissediyordu.
Bugün gelinen noktayý gören o sosyete taifesini 'hafakan'lar nasýl basmasýn? Çünkü onlar 80-100 yýldýr, zorbalýk düzenlerinde, Müslüman halkýn hemen her kesimine tepeden bakýyorlardý.
Þimdi, o ezip geçtikleri ana-babalarýn çocuklarý, dünün o azgýn 'mütegallibe taifesi'nin, 'taife-i laicus'un günümüzdeki uzantýlarýnýn yanýndan; bugün, evet, baþlarý önünde eðik olarak deðil, dikbaþlý olarak gidiyorlar. Amma, baþkalarýnýn þahsiyetlerini de ezmeden, insanca saygý göstermeye azâmî dikkatle hareket ediyorlar.
*
Ýslâmî örtüye riayet ederek sosyal alanýn, resmî hizmetlerin her bir siperinde veya makamýnda hizmet gören, aslî kimliðine kavuþmuþ bir 'yüksek tahsilli hanýmlar ordusu' da þekilleniyor, artýk. (Son deprem sýrasýnda büyük tahribâta uðrayan 11 il merkezinden 'büyükþehir' statüsünde olan birinde, bir M. Eðitim Müdürlüðü makamýnda bulunan Müdire hanýmefendi ile karþýlaþmýþtým bir toplantýda, geçen sene. Ýslâmî hassasiyetlere riayet eden o Müdire Haným gibilerin Üniversitelerde okumuþ olmasýndan bile rahatsýz olan ve kendilerini 'çaðdaþ...' sanan birilerinin ne kadar rahatsýz olduklarýný tasavvur etmek zor deðildi.)
*
Evet, þimdi, devlet dairelerinde, hastahanelerde, Emniyet sisteminde, yargý kurumlarýnda hakin ve savcý olarak ve hattâ subay olarak orduda, inançlarýna uygun þekilde örtünerek, hattâ Kaymakam ve Vali olarak bile kamu hizmeti gören bir 'hanýmlar ordusu', artýk, o eski tahakküm dönemlerini, eski zaman Firavunluklarýnýn, Nemrudluklarýnýn masalýna dönüþtüreceklerdir, inþaallah...
Evet, 90-100 yýl var ki, zamâne zorbalarýnýn tahakküm dönemlerinde, ancak 'temizlik iþçisi' veya resmî dairelerde çay vs. hizmetlerini, ayak iþlerini yapmak hakkýna sahib olan anne-babalarýn çocuklarý, karþýlaþtýklarý nice aþaðýlanma ve dýþlanmýþlýklara, 'iknâ odalarý' denilen tehdit, yýldýrma ve þahsiyetleri terörize etme mekânlarýna raðmen, sabýrla direnmiþ ve bugünkü noktaya gelmiþlerdir.
Bu durum ancak, Tayyib Erdoðan gibi bir liderin öncülüðünde yapýlabilirdi.
*
Düþünülsün ki, Müslüman halk, bu ülkede kendi öz vatanýnda köle ve parya durumuna düþürülmüþtü. Ve bu uygulamaya, hattâ 15 sene öncelerde, resmî protokolde o zamanlar 3. sýrada olan bir üst yetkili þahsiyet de mâruz kalmýþ ve (GATA)/ Gülhane Askerî Týb Akademisi'ndeki bir hastayý ziyaret etmek için, refikasý ile gittiklerinde, kapýdaki asker, o üst yetkili ziyaretçinin refikasýnýn 'baþörtülü olarak giremeyeceðini' söyleyerek onlarý geri çevirmiþti. O üst yetkili, bunu kabul edecek birisi deðildi ama sýrtýnda yumurta küfesi ve sabýrla ulaþacaðý bir mücadele çizgisi ve hedefi vardý.
Ve o zamanlar Gen. Kur. Baþkaný olan kiþi, makamýndan ayrýldýktan yýllarca sonra, 'Biz (...filân) ilkeleri, topluma, askerî güç kullanarak dayatmak yanlýþýný yaptýk.' itirafýnda bulunacaktý. Elbette, o dayatmalarýn, Tayyib Erdoðan'ýn iradesiyle kýrýlmasýndan sonra.
*
Ekleyelim ki, C. Baþkanlýðý adaylarýndan Muharrem Ýnce'nin, Kýlýçdaroðlu tarafýndan ziyaret edilmesi ve kendisinden, zýmnen, 'Adaylýktan vazgeç, beni destekle, seninle de bir þeyleri bölüþürüz.' mânâsýnda görüþmesi sýrasýnda, -neler konuþtuklarý açýklanmasa da, herhalde birbirlerine fýkralar anlatmadýlar-; Ýnce, 'Erdoðan mutlaka gitmelidir, çünkü o, kibirli birisi.' gibi bir laf da etmiþ.
Ýnce ve benimsediði 'kemalist-laik' dünya görüþüne baðlý olanlar, 80-100 yýl boyunca hep, kendilerini 'Devletin sahibi' biliyorlar ve milleti de 'kötek'le, jandarma dipçiðiyle, namlu ile yönetilen bir 'sürü' olarak görüyorlardý. Bu durum, olumsuzluk olarak gördükleri her durum karþýsýnda, 'Aaahh, filân hayatta olsaydý, bunlarý kötekle kovalardý.' deyiþlerinden de anlaþýlabilir.
Tayyib Bey'i, M. Ýnce öyle görebilir; ama o, içinden çýktýðý ve inanç deðerlerinin içinde yetiþtiði büyük halk kitleleriyle irtibatýnda, 'kibirli' olmak ne kelime, bir de o halkýn en zayýf kesimleri arasýnda, onlardan birisi olarak, tevâzûun þâhikasýný sergilemesiyle bilinir. Ama, o, Müslüman halkýmýza tepeden bakan kesimlere, evet, 'tekebbür gösterene tekebbür göstermek , sadaka hükmündedir.' ölçüsüne göre, itibar etmemektedir. M. Ýnce'nin 'kibir' zannettiði, evet, bir 'sadaka'dýr.
*
Sözü, Tayyib Bey'in geçen hafta yaptýðý bir konuþmada, Þeyh Edebâli'nin Osman Gazi'ye yaptýðý meþhur nasihatinden okuduðu cümlelerden bir kýsmýyla noktalayalým:
'Ey oðul, artýk Bey'sin!
Bundan sonra öfke bize, uysallýk sana.
Güceniklik bize, gönül almak sana.
Suçlamak bize, katlanmak ve adâlet sana.
Haksýzlýk bize, hoþgörmek ve baðýþlamak sana.
(...)Þunu da unutma; insaný yaþat ki, devlet yaþasýn.(...)'
*
Evet, Tayyib Bey'in yetiþtiði inanç deðerleri ve kültür fideliðinden süzülen bu huzmeler, Müslüman halkýmýzýn ortak ölçülerindendir. Birileri, hakaretlerden, asýp kesmelerden, medet umsalar bile; bizim inancýmýza karþýt olanlar bizim örneðimiz ve öðretmenimiz deðildirler; onlardan öðreneceðimiz olumlu bir þey yoktur.
*