Sözün özünü baştan söyleyelim. Kimse, falan veya filan kişilerin, kendi inanç, düşünce veya duygularına yanlış gelen düşünce ve eylemlerine benimsemek zorunda değildir. Başkalarını, kendi inanç, düşünce veya fiilleri benimsemeye zorlamak tiranlık ve diktatörlük zihniyetidir. Ve en sefil hayat, başkalarının istediği şekilde yaşanmak zorunda kalınan hayattır. Ve kendisinin veya başkalarının hayatını da asıl Allah’a değil de, herhangi bir kişi, rejim veya sisteme borçlu sananlar veya öyle göstermeye kalkışanlar, fir’avn özentileri içinde olan komik zorbalardır.
***
Müslümanlar ise ‘Allah’a kul olduk qa’lû belâ’da, / Kula kul olmamak kararımız var’ derler.
‘Lâilâheillallah’, ‘Müslümanlarınözgürlük manifestosu’dur.
Ama birileri, filancanın istisna tutulup ona ‘kul-köle’ olunmasını isterse Müslüman insan, bu yaklaşıma kesinlikle karşı çıkar.
***
Bu vesileyle belirtelim ki, Müslümanlar, geçmişte hizmetlerde bulunanlardan, bilerek ihanet edenler dışında, hatalar yaptıkları ileri sürülen yöneticiler hakkında da kesin bir düşmanlık sergilemez. Sözgelimi, itfaiyecinin vazifesi, yangını söndürmektir. Gerekirse bu yolda canını da verir. Ama yangını söndüren itfaiyeci, gelip evimizin içinde tahakküm etmeye kalkışıp, ‘Ben olmasam, siz yanmıştınız ve olmazdınız’ derse, işte o zaman, ‘Efendi, orada dur!’ derler.
Çünkü var oluşumuzdan dolayı sadece ve sadece Allah’a karşı sorumlu oluruz.
***
Kim olursa olsun, bir kişi, kendisini millete bir ‘peygamber ve ilâh’ gibi sunmaya kalkışırsa, Müslüman bir halk bunu kabul edemez. Ki, bu bir hayalî isnad değildir. Bu saçmalıkların örneklerini son 100 yılın gazete ve kitaplarından aktarmak bile acı verir.
Ama o durum hâlâ da dayatılmaya çalışılıyor.
***
Geçen hafta Cuma günü, câmilerde okunan hutbe metninde bir isim zikredilmediği için bir tartışmadır gidiyor. Halbuki, o hutbede, milletin ortak acılarıyla, fedakârlıklarıyla, Ağustos aylarında kazanılan zaferler meyanında, ‘Malazgirt, Kosova, Mohaç ve Büyük Taarruz’a kadar her birisi zikredilmişti. Ama, niye, filan isim zikredilmemiş; itiraz buna!!..
Komik ve ilkel bir tartışma. Bu ilkellik, bir bizde kaldı, bir de Kuzey Kore’de, 35 yıl öncelerde ölen Kim İl Sun’un adı etrafında. 100 yıldır, tek bir kişinin ismi, resmi, büst ve heykelleri her yerde, paralara-pullara kadar. Böyleyken, hâlâ, ‘namazın bir cüz’ü olan hutbe’de de zikredilmesinin istenmesi, ‘kişiyi putlaştırmak’ istemekten başka nedir ki?
Sivas Kongresi’nin 100. Yıldönümü dolayısiyle, K. Kılıçdaroğlu da Sivas’ta, partisinin toplantısında konuşuyordu, dün.
Yandaşlarına her ne derse desin; ama, ekranlardan millete söyledikleri?
Kılıçdaroğlu ya tarih bilmiyor ya da tarihi çarpıtıyor.
‘Sivas Kongresi, CHP’nin ilk kurultayıymış! Parti kurulmadan kongresini yapan ilk parti imiş CHP’!
Halbuki bu doğru değil.. İttihad- Terakki Cemiyeti, I. Dünya Savaşı’nda alınan ağır yenilginin sorumlusu olarak, kendisini feshedip mal varlığını ‘Teceddüt Cemiyeti’ne /partisine devretmiş, o da ‘Anadolu ve Rûmeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne ve o da, CHF/ (CHP)’ye dönüşmüştür.
***
Kılıçdaroğlu’na göre, Sivas Kongresi’nde, ‘Bütün dünyaya yeni bir devletin kuruluşu‘ anlatılmış..
Halbuki, henüz Osmanlı Devleti var ve M. Kemal de o devletin kumandanlarından birisi ve Sultan Vahdeddin tarafından geniş yetkili Ordu Müfettişi olarak gönderilmiş. Ve 1922’nin sonuna kadar da Halife Sultan’a bağlılık yeminleri etmeyi sürdürüyor. Yani, yeni bir rejim yok.
***
Kılıçdaroğlu konuşmasında, 1934’de Kayseri’de uçak fabrikası kurulduğundan -bunu partisine mal ederek- söz ediyor da sonra kim tarafından ve nasıl kapattırıldığından söz etmiyor; tarihi bile bile çarpıtmak ancak bu kadar olur.
Yazık!