Kartallar yüksek uçar ama bir þartla!

Ýslam Ýþbirliði Teþkilatý Üyesi Ülkelerin Kalkýnmasýnda Kadýnlarýn Rolü Bakanlar Konferansý’nýn 6.’sý gerçekleþtirildi. Ev sahibi Türkiye’ydi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakaný Fatma Betül Sayan Kaya’nýn ev sahipliðinde yürütülen Konferans, misafir ülkeden kadýn katýlýmcýlarýn olduðu bir panelle baþladý. Paneli Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn kýzý Esra Albayrak yönetti. Panelistlerin konuþmalarýnda iki ortak nokta vardý; Ýlki, Ýslam ülkelerindeki kadýnlarýn sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik olarak Batý ülkelerindeki kadýnlara kýyasla daha güçsüz olduklarý tespitiydi. Ýkinci ortak tespit ise, Türkiye’nin örnek ülke olmasý gibi Türkiyeli kadýnlarýn da Ýslam ülkelerindeki kadýnlar için umut olduðuydu.

Bugün Ýslam ülkelerine umut oluyoruz oysa kadýn nüfusunun büyük oranýnýn çok yakýn zamana kadar temel haklardan yararlanamadýðý bir ülkeydik. Baþörtüsü yasaðý, kadýnlarýn yüzde 70’e yakýný için okuma, çalýþma ve seçilme engeli oluþturuyordu. Bu yasaðýn kalkmýþ olmasý sayesinde Türkiye bugün kadýn haklarý konusunda bütün Ýslam ülkelerine örnek olabilecek durumda. 

Kadýnlarýn uðradýðý ayrýmcýlýðýn ilk sorumlusunun erkek egemen bakýþ açýsý olduðu ifade edilir. Karar verme mekanizmalarýnda kadýnlarýn olmamasý zaten erkek egemen bir yaklaþým üretmekte fakat göz ardý etmememiz gereken çok önemli bir nokta var o da kadýnlarýn zaten yoksulluk, savaþ, etnik, dini ve dilsel ayrýmcýlýklardan etkilendikleri. 

Türkiye’deki katý laikçi yaklaþýmýn baþörtüsü yasaðý üzerinden kadýnlarý erkeklere göre daha çok etkilemesi bundandý mesela. Erkek egemen bakýþ açýsýyla uygulanan bir yasak deðildi baþörtüsü yasaðý. Hemcinsleri tarafýndan da savunulan bir yasaðýn maðduru oldu Türkiye’de kadýnlar.

Ayný þekilde dil yasaðý uzun yýllar Kürt kadýnlarý dilsiz býrakýrken onlarýn cemiyetten de dýþlanmasýna sebep oldu. Din üzerindeki baskýlar da keza kadýnlarýn eðitim seviyesinin düþüklüðündeki en önemli sebeplerdendir. 

Modernliði hayatýn olaðan akýþýnýn dayatmasýna dönüþtüren bir yaklaþýmla din kamusal alandan süpürülmeye çalýþýldýkça kadýnlar evlerine, mahrem alana çekildiler. Bu Doðulu erkeðin dayatmasý deðildi, geleneksel formlarý hýzla parçalamaya kalkan modernleþtirici pratiklerin, okula gidecek, iþe gidecek, cemiyete girecek kadýnlarý belli kalýplara sokmasýnýn neticesiydi. 

Kadýnlar sadece kadýn olduklarý için deðil bazen Müslüman, bazen Ezidi, bazen mülteci olduklarýndan kullanamýyorlar haklarýný. Afrika’da açlýkla Suriye’de savaþla cebelleþirken kadýn haklarýna sýra bile gelmiyor.

Kadýnlarýn ikinci sýnýf sayýldýðý bir anlayýþ çok gerilerde kalmýþ olsa da insanoðlunun kötülük üretme kapasitesi bilimsel ve teknolojik ilerlemeler nispetinde yükselmeye devam ediyor. Kötülük ise önce çocuklarý ve kadýnlarý vuruyor. 

Hak dili ve sorumluluk dili

Toplantýya Malezya’dan katýlan Prof. Zeliha Kamaruddin’in sunumunu hem sorunlarýmýzýn tespiti hem de çözüm yolu olarak deðerli buldum. Ancak iki kanadýný da dengeli kullanabildiði zaman süzülebilen ve sürülebildiði zaman yükseðe çýkabilen kartal metaforundan hareketle bakýyor Zeliha haným, kadýnýn toplumdaki yeri ve haklarý konusuna. Kadýn ve erkeðin birbirini dengelediði bir dayanýþma durumundan bahsediyor yani. 

Ayný þekilde “Ne sadece ‘hak dili’ ne de sadece ‘sorumluluk dili’yle konuþmalýyýz” diyor. “Haklarýmýz, haklarýmýz” deðil, “sorumluluklarýmýz ve haklarýmýz” demeliyiz. Müslüman kadýnlar olarak meselelere Batý merkezci düþüncenin ikilik üreten bakýþ açýsýyla bakamayýz. Sorumluluklarýmýzý unutarak “haklarýmýz” diye tutturamayýz.