Türkiye’deki vesayet rejiminin ortadan kalkmasý ve gerçek siyasetin yapýldýðý bir ortama kavuþulmasý için verilen mücadele çok eskilere gider. Ancak olup bitenlere hala bir “tarih” demek çok zor; zira bu mücadele bitimsiz biçimde devam ediyor.
Daha yakýn zamanda 2006-2007’lerde, Kanal 24’te bir program yapýyorduk. Doðrusu o dönem için oldukça erken sayýlabilecek ne varsa dile getiriyor, Kürt sorunundan Ermeni meselesine, askeri vesayetten sivil toplum örgütlerine, baþörtüsünü sorun yapanlardan Alevilerin haklarýna kadar her konuyu dile getirip evrensel deðerler üzerinden tartýþýyorduk. Artýk nasýl tartýþtýysak sonunda tüm katýlýmcýlar korumayla gezer hale gelmiþ, kanal da saldýrýya uðramýþtý.
Tam bu dönemde Hrant vurulmuþtu.
Bu cinayet, bizlere verdiði acýdan olsa gerek, beyin kanallarýmýzýn açýlmasýna yol açmýþ, “evet vesayet var ve devam ediyor” yönündeki kanaatimizi delillendirmiþti. Askeri kesimlerin seminerleri ile “bir Ermeni” öldürmek arasýndaki baðýntýyý kurmuþtuk. Seminerlerde, iç karýþýklýk yaratacak özel ölümlerden, AB sürecini sabote edecek giriþimlerden, hatta Yunanistan ile savaþ çýkarýlmasýndan söz ediliyordu. Oysa o dönemde AK Parti hem Ermeni, hem Alevi açýlýmlarýný baþlatmýþ hem de Yunanistan ile dost olma kararlýlýðýný ilan etmiþti.
Amaç
Hrant Dink’in öldürülmesinin hemen sonrasýnda gözyaþlarý içinde yaptýðýmýz canlý TV programýnda, bu cinayetin aydýnlatýlmasýyla Türkiye demokrasisi arasýnda sanýldýðýndan daha büyük bir bað olduðunu söylemiþtik. Zira bu cinayetin arkasýnda kimin olduðu, bundan sonra olabilecekler hakkýndaki en büyük sorunun yanýtýný elinde bulunduruyordu.
Seçenek tek deðildi. Belki TSK içinden birileri, AK Parti’yi bertaraf etmenin koþullarýný hazýrlýyordu. Belki, yabancý istihbarat örgütleri AK Parti’nin elini zayýflatmak için bu tür bir iþe kalkýþmýþtý; belki de bu iþleri baþkalarý yapýp faturanýn TSK’ya kalmasýný istiyordu?
Hrant, sadece Ermeni kimliðini simgelemiyordu. Onun ayný zamanda Kürtler konusundaki duyarlýlýðýný da unutmamak gerek. Hükümet, Ermeni ve Kürt açýlýmý yapmaya çalýþýyor, ayný anda ikisini de sabote edecek bir cinayet iþleniyordu. Yani birileri hükümete yapma diyordu. Ne yapma deniyordu? Kürtlerle ve Ermenilerle barýþma; dolayýsýyla “batý” ile de yakýnlaþma.
Sorun tam da bu. Kim Türkiye’yi sadece Türklük ile Hanefi-Sünni kimliðine sýkýþtýrmayý, “Batý”dan uzaklaþtýrmayý, sonra da bu hali bir olumsuzluk olarak deðerlendirmeyi istiyor?
Anahtar
Soruyu böyle sorunca, yanýtý içeride aramak yeterli olmaz. Dünyada hiçbir siyasi hareket küresel karþýlýklý baðýmlýlýk iliþkileri kurmadan ayakta duramaz; her siyasi hareketin bir dýþ muhatabý vardýr. O zaman tüm siyasi hareketler açýsýndan belki þu sorulara artýk daha net yanýt verilebilmesi gerek.
Kürt siyaseti mesela hangi küresel oyuncularý muhatap olarak alýp, nasýl bir dünya vizyonu çiziyor? CHP’nin küresel iþbirliði hangi oyuncularla? AK Parti hangi ülkelerle daha yakýn? MHP, baðýmsýz Türkiye derken hiçbir “dýþ” oyuncuyla baðlantý olmayacak mý diyor? Ve TSK, sivil örgütler, cemaatler ya da baþka kuruluþlarýn hiç mi dýþ baðlarý yok?
Bugünkü siyasi sorunlarýn bir kýsmýný içeriden çözme imkanlarýmýzý yitirdik; zira her konu yargýya kaldý. Yargýya güven olsaydý baþýmýz arþý alaya ererdi. Konular hem siyasi hem de uluslararasý. Dolayýsýyla Balyoz-Ergenekon ve Cemaat davalarý gibi tüm siyasi konularý birbirinden ayýrmadan “esas” oyuncularý görmenin tam zamaný. Bunun yolu da Hrant’ý öldürmeyi akýl edenin açýða çýkarýlmasýndan geçiyor. Kilidin anahtarý bu cinayette.