Hasan Hüseyin ÖZ
Hasan Hüseyin ÖZ
hasan.oz@star.com.tr
Tüm Yazıları

Katilin dediklerine kulak asalım mı?

Şu katil Netanyahu'nun dediklerine bakın hele:

"Topraklarımız üzerinde yeniden imparatorluklar kurabileceklerini, hâkimiyetlerini geri getirebileceklerini hayal edenlere şunu söylüyorum: Unutun bunu. Böyle bir şey olmayacak. Aklınızdan bile geçirmeyin."

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu sözlere "teneke tıngırtısı" diyerek gerekli cevabı verdi.

Arsız Netenyahu'nun sözleri evet, korkunun dışavurumundan ibaret.

Daha da ötesi bir zemin kaybının itirafıdır.

Çünkü hedef aldığı şey, hayal değil!

Onun korktuğu şey...

Tarihtir.

Hafızadır.

Ve yeniden kurulan bir merkezdir. Korkuyu daha net görmek istiyorsanız İsrail gazetelerine bakın yeter.

Bugün Doğu Akdeniz'de Yunanistan, Güney Kıbrıs kesimi ve İsrail adına "ittifak" denilen yapı, aslında eski bir emperyal tasarımın güncellenmiş versiyonudur.

Tek güvendikleri hep batı oldu...

Bu noktada farklı bir okuma yapalım mı:

Bu üçlü, halklarının iradesiyle değil; Batı'nın stratejik ihtiyaçlarıyla ortaya çıkmıştır.

Yunanistan ve Güney Kıbrıs, Avrupa emperyal sistematiğinin çevre karakolları olarak kuruldu. Siyasal egemenlikleri sınırlıydı. Ekonomik karar mekanizmaları dışarıdaydı. Askerî güvenlikleri başkalarına emanetti.

İsrail ise kuruluş itibarıyla bir İngiliz tasarımıydı. Mandater aklın ürünüdür. 1970'lerden sonra ise bütünüyle ABD güdümüne girdi. Kendi başına bir merkez olmadı. Her zaman bir merkezin ileri karakolu olarak konumlandı.

Dolayısıyla bu vasıflarıyla bu üç yapı, klasik anlamda devlet olamadı. Eski dille konuşursak lejyon oldular. Bugünün diliyle vekil refleksli örgütlerdir.

Varlıklarını hukukla değil, krizle sürdürdüler.

Düzen üreterek değil, kaos yayarak ayakta kaldılar.

İstikrar değil, tehdit, terör ürettiler.

Barış değil, korku üzerinden meşruiyet devşirdiler.

Bu yüzden bu yapıların tamamı, hukuk zemininde yaşayamaz.

Çünkü hukuk düzen ister.

Düzen ise merkez ister.

Merkez olamayan, kaosu araçsallaştırır.

İsrail'in güvenlik doktrini bunun en çıplak örneğidir.

Sürekli savaş hali.

Sürekli tehdit anlatısı.

Sürekli "varoluşsal tehlike" söylemi.

Devlet değil, alarm rejimi.

Yunanistan ve Güney Kıbrıs da benzer bir hatta ilerliyor.

Silahlanma.

Bloklaşma.

Türkiye karşıtlığı üzerinden kimlik üretme.

Kendi iç sorunlarını dış düşmanla örtme çabası.

Bu yüzden bu üçlü yapı, halklar düzleminde olmasalar da organizeler bağlamında "yabancı"dır.

Yani yaşadıkları coğrafyaya ait değildirler.

O coğrafyada düzen kuramazlar.

Ancak düzen bozarlar.

Onun için...

Türkiye güçlendikçe, bu yapıların dili sertleşiyor.

Türkiye derinleştikçe, ittifak söylemi yükseliyor.

Çünkü Türkiye kaos üretmez.

Türkiye düzen kurar.

Tarih bunu defalarca gösterdi.

Türk imparatorluğu, yağma düzeni değildi.

Hukuk düzeniydi.

Vergi sistemi vardı.

Adalet mekanizması vardı.

Din, dil ve kültürlere hayat alanı açan bir merkezdi.

Bugün korkulan da budur.

Netanyahu'nun "imparatorluk hayali" diye küçümsemeye çalıştığı şey, aslında Batı'nın asıl kâbusudur.

Çünkü Türk düzeni geri dönerse, vekil yapılar anlamını yitirir.

Lejyonlar dağılır.

Kaos üzerinden varlık devşirenler zemin kaybeder.

Bu yüzden bu sözler bir meydan okuma değil.

Korkunun ifadesidir.

Türkiye tarihî coğrafyasında güçlendikçe, bu tür çıkışlar artacaktır.

Sözde ittifaklar sıklaşacaktır.

Tehdit dili sertleşecektir.

Ama mesele nettir:

Kaosla kurulan her yapı geçicidir.

Hukukla kurulan her düzen kalıcıdır.

Ve tarih, hangi tarafın kazandığını çoktan yazmıştır.