Kavga ve ilkeler

Ortalýk toz duman. Müthiþ bir kuþku, öfke, seferberlik atmosferi var.  Bu ortamdaki her söz, sinsi bir ajandanýn, hatta komplonun parçasý sayýlabiliyor. Çoðu insan, “doðru tarafýn” yanýnda olmadýðýnýz için size kýzýyor.

Oysa doðrusu, sadece normal zamanlarda deðil, “birlik ve beraberliðe en çok muhtaç olduðumuz” bu kavgalý zamanlarda da, “doðru ilkelerin” yanýnda durmak.

Bu niyetle, son günlerin tartýþmalarýna dair þunlarý belirteyim:

- “Seks kaseti” üzerinden siyaset yapmak, büyük ahlâksýzlýktýr. Gerçeði de ahlâksýzlýktýr da, “montaj” olaný en büyük müfterilik, en büyük alçaklýktýr. Bu yöndeki tüm giriþimleri nefretle kýnýyor, lanetliyorum.

- Bürokrasi, elbette seçilmiþ hükümetin emri altýnda olmalýdýr. Devlet içinde, anayasal çatýdan farklý, onunla çeliþen bir hiyerarþiye elbette izin verilemez. Her türlü dini veya ideolojik grubun mensuplarý memur olabilir; fakat iþlerini “profesyonelce” yapmak, yasalarla tarif edilen usul ve amaçlara göre hareket etmek zorundadýrlar.

- Ancak seçilmiþ hükümet, “denetlenemez” deðildir. Yargý ve onun emrindeki kolluk tarafýndan tarafýndan elbette denetlenir. Yasalarý çiðneyen seçilmiþler de, diðer tüm vatandaþlar gibi, yargý önünde hesap verir. Yolsuzluk gibi önemli bir þaibe altýnda iseler, istifa etmeleri gerekir. Bunun adý “darbe” olamaz.

Bu genel ilkelerden sonra da, içinde bulunduðumuz hazin kavganýn taraflarýna dair bir kaç tespit paylaþayým.

Hükümet, 17 Aralýk’ta baþlayan yolsuzluk soruþturmasýný ABD-Ýsrail yapýmý bir tezgah olarak yorumluyor. Bu yorumu destekleyen pek çok bilgi de basýnda ifade ediliyor. Soruþturmanýn ardýndaki siyasi niyetin “çözüm sürecini baltalamak” olduðu yorumlarý da yapýlýyor.

Bana sorarsanýz, bu siyasi analizleri ister paylaþýr, ister paylaþmazsýnýz. Bu, biraz dünya algýnýza, Türkiye perspektifinize baðlý. Ancak, hangi siyasi analizi paylaþýrsanýz paylaþýn, yolsuzluk soruþturmasýnda bulunduðu ifade edilen deliller hâlâ izaha muhtaç kalýr.

Dolayýsýyla, hükümet için en doðru strateji, söz konusu ithamlarýn açýða kavuþmasýna yardým etmek, içeride “çürük elma” var ise bunlarý ivedilikle ayýklamaktýr.

Sedat Laçiner hocanýn Star’daki köþesinde yaptýðý þu uyarý yerindedir:

Eðer hükümet savunma refleksiyle yolsuzluk iddialarýný yeterince dikkate almayan bir izlenim verir ise bazýlarýnýn ‘algý operasyonu’ dedikleri þey gerçekleþir ve iddialar kamuoyu nezdinde gerçekmiþ gibi algýlanýr.”

Kavganýn diðer tarafýndaki Hizmet hareketine gelince...

Ben, bu hareketin Türkiye ve Ýslam lehinde dünya çapýnda yürüttüðü hizmetleri yerinde gördüm, takdir ettim, halen de takdir ediyorum. Bunlarýn ardýndaki motivasyonun “ihlas” olduðuna da kaniyim. Hareketin Ýslam’ýn sivil yönüne yaptýðý vurguyu da liberal demokrasiye önemli bir katký sayýyorum.

Gelgelelim, son 5-6 yýlda hareketin Türkiye içinde çok politize olduðu, polisle, yargýyla, tartýþmalý davalar ve abartýlý tutuklamalar ile anýlmaya baþladýðý da bir gerçek. Ahmet Þýk, Nedim Þener, Hanefi Avcý vak’alarý, ortada. Bu görüntü, gerçeklik ne olursa olsun, hem demokrasiye zarardýr (çünkü tarafsýz devlet algýsýný yýkmaktadýr), hem de Hizmet’in misyonuna zarardýr (çünkü sivillik argümanýyla çeliþmektedir).

Kavganýn her iki tarafýnýn da görmesi gereken gerçek ise, Ergün Yýldýrým’ýn dünkü Yeni Þafak’taki saðduyulu yazýsýnda anlattýðý gibidir: Bu kavganýn kazananý yok ve olmayacak. Kaybeden ise hem AK Parti, hem Hizmet, hem de hepimiziz: Çünkü enerjimiz tükeniyor, umutlarýmýz sönüyor, korku siyasetleri ufkumuzu karartýyor.

Onun için, bu meseledeki nihai ilkem þudur: Kavgayý kazanmaya çalýþanlarýn deðil, onu bitirmeye çalýþanlarýn yanýndayým.