Selahaddin E. Çakırgil
Selahaddin E. Çakırgil
Tüm Yazıları

‘Kavimler kardeşliği’ değil, İslam kardeşliği!

Sıkıntının derinliği hissedildikçe.. ‘Kardeşlik edebiyatı’ da geliştirilmeye çalışılıyor.. 

Bu, hem tabiî, hem gerekli ve hem de güzel.. Çünkü, birileri, ‘falan kavim’le ‘filan kavm’i birbirine karşı tahrik etmeye, yangına benzinle gitmeye çalışıyor.

Filan şehirle falan şehir mensubları arasında bile, sırf hemşehricilik ayaklarıyla kitleler birbirine karşı tahrik edilince, o zaman da tabiîdir ki, düşmanlığın yatıştırılması için, kardeşliğin hatırlatılması gerekir.

Ancak, bu tehlikeyi bertaraf etmeye çalışmak, iyi niyetle de yapılsa, tabii olmayan bir şeyi daha bir ortaya çıkarıyor.. 

Şöyle ki, filan kavimle falan kavmin kardeşliğinden sıkça sözedildikçe, ayrılığın daha bir derinliği de hatırlanmış oluyor.. Nitekim, birileri de, ‘Bu kardeşlik çağrıları ile bizi uyutmak istiyorlar’deyince, o çağrılar etkisizleştiriliveriyor. 

İst.- Yenikapı’da 20 Eylûl günü ‘terör’ü protesto için yapılan mitingin hemen ertesi sabah, TRT Haber’de yayımlanan bir sohbette, kardeşlik vurgusu yapılıyor ve amma, ısrarla, yeter ki ‘türk toprağı’na saygı gösterilsin, kardeşlik olur’ kabilinden saçma laflar ediliyordu; müslümanların ortak vatanı, bir kavmin adına tapulu gibi gösterilerek..

Ben ki, ana dili türkçe olan bir müslümanım.. O sözleri işitince ürperdim.. Kavmiyetçi duyguların bu kadar tahrik edildiği, zihinlerin bulandırıldığı bir demde, böyle lafları düşünmeden edebilmek ‘büyük maharet’ (!) olsa gerek..

***

Ayrıca, sadece tehlike zamanında mı hatırlanmalı, kardeşlik? Ve, bütün müminlerle değil de, sadece tehlike odağı etrafında yer alan kitlelerin kardeşliğinden mi söz etmeliyiz?

Bütün müminlerin kardeşliği, bizim tercih ve inisiyatifimizde olan bir şey de değil; müslüman olmamızın gereği.. ‘İnnemel’mu’minûne ikhvetun... /Ancak, mu’minler kardeştirler..’  

Yani, kardeşliğin temeli, iman..

Aksi halde, biolojik kardeş’lerin birbirleriyle düşman olabildikleri çokça görülmüştür.

Yoksa, hepimiz, Benî Adem (Âdem’in çocukları) olarak kardeşiz, insan olmamız hasebiyle..

Ama, Hz. Âdem’in çocukları arasında bile, Habil ile Kabil arasında, inanç temeline değil, menfaate dayalı bir husûmet, Kabil’in Habil’i öldürmesiyle ve böylece ilk cinayetin işlenmesi ve insan kanının bir cinayet sonucu yeryüzüne dökülmesiyle neticelenmedi mi?

***

Elbette aynı dinden olanların, dinin yorumunda, ondan çıkardıkları mânâlar itibariyle birbirlerini öldürdükleri de görülmemiş değildir. Beşeriyyet tarihi, aynı dinin mensupları oldukları halde, mezhep farklılığı dolayısiyle, birbirlerini on yıllar boyu süren boğuşmalarda korkunç şekilde öldüren yığınla örneklerle, doludur. Ama, o tür davranışlar, başkalarına yakışabilir, ama, müslümanlara, asla!.

Ne var ki, bugün kendilerini ‘müslüman’, hattâ ‘en müslüman’ olarak görüp; ‘ed’Din’ olan İslam’ı kendileri gibi anlamayanları öldürmeyi kendilerine bir hak olarak görenler de var. Hattâ, daha da acısı, karşı tarafa saldırmak için delil zannedip aynı âyetleri okuyarak, ‘tekbîr’ sadâlarıyla birbirlerine saldıran kitleleri görmedik mi ve görmüyor muyuz; özellikle de bugün, Afganistan, Irak, Suriye ve Yemen’de..

***

Biz, hangi renk, ırk, dil, cins, sosyal grup veya coğrafyadan olursak olalım, Tevhîd inancı ve Hz. Muhammed’in (S) risaleti üzerine kurulu bir İslam Milleti’yiz.. Aynı Tevhîd Gülistanı’nın farklı renklerde açan gülleri ve farklı ses ve dillerde şakıyan bülbülleri olmak durumundayız. Bunun dışında, günlük siyasî zarûretler dolayısiyle kardeşlik türküleri söylesek bile, bu söylemler, inanç temellerine değil de, siyasî zarûretler dolayısiyle sadece kavmî planda dillendirilirse, topallamaya mahkûmdur.

O halde, söylemlerimizi gözden ve süzgeçten geçirmemiz gerekiyor. Israrla vurgulanacak olan, ‘falan ve filan kavimlerin kardeşliği’ değil, iman kardeşliği’dir.