Birinci Dünya Savaþý’nýn bitiþinin 100. yýldönümü anýlýyor. Osmanlýyý kaybetsek de, kaybedilen coðrafyalarý unutmamak, baðlarý canlý tutmak gerekiyor.
10-11 Kasým’da Türkiye dahil Avrupa devletleri Paris’te Birinci Dünya Savaþý’nýn bitiþinin 100. yýlýný anacaklar... Buluþma, yenenleri ve yenilenleri ayýrmayacak. Savaþýn ortak acýlarýný ve derslerini paylaþým fýrsatý olacak. Karþýlýklý saygý da Savaþýn unsurudur.
Birinci Dünya Savaþý’na bakýnca, Osmanlý Ýmparatorluðu kayýp, Türkiye Cumhuriyeti kazançtýr. Türkiye, 100. yýldönümünde Birinci Dünya Savaþý’nýn baþý dik ve gururlu ülkelerindendir. Çanakkale, Kut, Kafkasya, Sina-Filistin, Irak, Hicaz-Yemen hepsi birer kahramanlýk destanýdýr. Balkan Savaþý adý altýnda kaybedilen iller de bu savaþýn izdüþümüdür. Türkiye için savaþ 1914’te deðil, 1911’de baþlamýþtýr.
Coðrafyaya bakýnca, evet, Balkan boylarý, Karadeniz kýyýlarý kayýptýr. Gazze, Kudüs, Hayfa, Beyrut, Þam, Halep, Lazkiye kayýptýr. Hicaz, Sana kayýptýr, Basra, Baðdat, sonra Kerkük-Musul kayýptýr. Tarihin ters dönemeçlerinde her ülkenin kayýplarý vardýr. Önemli olan bu kayýplarý unutmamak, unutturmamaktýr. Kayýp ve uzak illere küsüp sýrtýmýzý dönmenin sakýncalarý yeni anlaþýlýyor. Fetih elbette artýk söz konusu deðil. Zaman, yumuþak güç kullanarak eski illere uzanmak, baðlarý tazelemek ve güçlendirmek zamanýdýr. Hatýrlamak ve yakýn durmak, kaybetmenin acýsýnýn telafisidir.
Tarihi olaylarýn belirli þartlarýn sonucu yaþandýðýný söylemek ‘bilimsellik’ sayýlýyor. Ancak tarihte tesadüflerin payý hayli fazladýr. Birinci Dünya Savaþý’nda da tesadüfler rol oynamýþtýr.
Savaþý tetikleyen olay, Avusturya-Macaristan Ýmparatorluðu veliaht prensinin Saraybosna’da 28 Haziran 1914’te Sýrp militanlarca öldürülmesidir. Ancak prens o gün Saraybosna’dan sað çýkabilirdi.
Prensin üstü açýk aracýnýn rotasý, halkýn el sallamasý için günler önceden duyurulmuþtu. Sýrp milliyetçiler de bu saldýrý için altý suikastçi hazýrlamýþtý. Sabah 10:55’teki suikaste dek Prens aracýyla nehir kýyýsýndaki ana bulvardan geçmiþ, ancak beþ suikastçi baþarýsýz kalmýþtý. Ýlki heyecandan silahýný ateþleyemedi. Ýkincisi elindeki bombayý Prensin otomobiline fýrlattý, ancak bomba sekti, arkadaki otomobilin altýnda patladý. Diðer üç suikastçi yakalanmaktan korkarak, kalabalýða karýþtý.
Sadece, 19 yaþýndaki Princip kendisine verilen sokak köþesinden ayrýlmadý. Zaten bomba atýlýrken o da Prensi vurmak istemiþ, ancak uygun açý bulamamýþtý. Köþede, avare dikiliyordu.
Aslýnda Prens’in aracý yine o köþeden geçmeyecekti. Prens, bombayla yaralananlarý hastanede ziyaret etmek istedi. Hastane için de aracýn bulvarda nehir boyunca düz devam etmesi gerekiyordu. Tesadüf burada: Program deðiþikliði ve Prensin hastaneye gidileceði, aracýn sürücüsüne söylenmemiþti. Sürücü, eski program uyarýnca bulvardan saða döndü.
Burasý Princip’in beklediði köþeydi.
Birinci Dünya Savaþý’nýn baþlamasýný, yanlýþ bir sað dönüþ saðlamýþtý. Saða dönen aracýn rotadan çýktýðýný fark eden muhafýz, þoföre ‘Dur’ diye baðýrdý. Araç sert frenle sokaðýn ortasýnda durdu. Durduðu nokta, Princip’in beþ adým uzaðýndaydý. Princip, Prens’i karþýsýnda bulunca þaþýrmýþtý. Birkaç adým attý, silahýný çekti ve aracýn arka koltuðuna çok yakýn mesafeden iki el ateþ etti. Kurþunlardan biri Prens’i, diðeri de eþini öldürdü.
Sürücü yanlýþ sað dönüþ yapmasa ve Prens Saraybosna ziyaretini sað salim tamamlasa, tarih deðiþirdi. Muhtemelen savaþ yine çýkardý, ancak baþka zaman ve baþka bir bahane ile çýkardý. En azýndan savaþ o yaz baþlamazdý. Sonbahara kazasýz ulaþýlsa, kýþýn savaþmak istemeyecek kurmaylar, ilkbaharý beklerdi... Hatta saldýrý olmasa, Prens ölmese ve tahta çýksa, Avusturya-Macar Ýmparatorluðunun Sýrbistan’ý iþgal etmeyeceði düþünülür. O zaman da savaþ çýkmaz, Çanakkale olmaz, Bolþevikler Rusya’yý ele geçirmez, Almanya kepaze edilmez, oradan da 2. Dünya Savaþý’nýn yolu açýlmazdý.
Birinci Dünya Savaþý’nýn tesadüfleri konusunda Ýngiliz yazar Simon Winder’in ilginç tezleri var: Mesela, Osmanlý Ýmparatorluðu’nun tesadüfen savaþa girdiðini, Osmanlýnýn girmesiyle savaþýn uzadýðýný yazýyor.
Winder, American Spectator dergisindeki yazýsýnda, Alman gemileri Goeben ve Breslau’un Ýngiliz filo komutanlarýnýn beceriksizliði ve iþ bilmezliði sonucu Akdeniz’i geçtiklerini ve batýrýlamadýklarý için Çanakkale’ye ulaþtýklarýný yazýyor.
Ýngiliz donanmasý yolda Alman gemilerini batýrsa, Yavuz-Midilli olayý yaþanmayacak, Karadeniz’de Rus limanlarý bombalanmayacaktý.
Ýki geminin ‘Almanya tarafýndan Osmanlýyý savaþa sokmak için yollandýðý’ tezlerini biliyoruz. Ancak iki Alman gemisi daha önce Akdeniz’de batýrýlsaydý, ne olurdu? Osmanlý yine savaþa girer miydi?
Saldýrganlarýn, Osmanlýnýn parçalanmasý planýný daha önce yaptýðýný, Sykes-Picot’nun daha 1916’da Ortadoðuyu paylaþtýðýný bilsek de, Goeben ve Breslau batýrýlsaydý, tarihin deðiþeceðini öngörebiliriz.
Müttefikler, Osmanlýyla savaþmak için sömürgelerden asker toplamaya baþlayýnca savaþ, Dünya Savaþý’ oldu. 1918 sonunda ise Dünya gerçekten savaþtaydý: Japon destroyerleri Akdeniz’de dolaþýyordu. Brezilyalý askerler Fransa’nýn doðusunda savaþýyordu. Fransa’nýn Calais limanýnda Çinli iþçiler yük boþaltýyor, orduya Kanada Senegal ve Vietnam’dan asker alýnýyordu.
Ayrýca Fransa’da 2 milyon ABD askeri vardý.
Bunu yazmýþtýk: Selanik’te Yunan ordusuna Vietnam yüzlü, Fransýz üniformalý askerler destek veriyordu.
Osmanlý Ýmparatorluðunun girmesiyle savaþýn uzamasýna gelince: Osmanlýyý vurmak için savaþý Kuzey Afrika ve Ortadoðu’ya yaydýlar. Winder’a göre 1918 itibarýyla Mýsýr ve Irak’ta 500’er binden, 1 milyon asker vardý. 1 milyon asker Avrupa’da kalsaydý, Almanya daha çabuk yenilir, savaþ daha çabuk biterdi.
Winder, Osmanlý savaþa girmese, Osmanlý ’reform hareketinin’ yaþanacaðýný, Karadeniz’den Hint Okyanusuna uzanan tek parça bir Ýslam devletinin kalacaðýný savunuyor.
Ayný kanýda deðiliz. Osmanlý Ýngiltere ile ittifak kurmaya çalýþtý, ancak sonuç alamadý. Ayrýca Osmanlý daha savaþta deðilken parasý verilmiþ savaþ gemileri Sultan Osman ve Reþadiye’yi teslim etmeyen Ýngiltere, çoktan o coðrafyayý tek parça býrakmamayý hedeflemiþti. Osmanlýnýn tek parça kalmasý belki Hindistan sömürge yönetimi benzeri bir modelle mümkün olurdu. Ona da devlet ve millet zaten dayanamazdý. Savaþýn galiplerinin Avrupa’daki hesaplarý baþka, Osmanlý üzerindeki hesaplarý baþkaydý. Avrupa’da maksat toprak kazanmak deðil, rakibi çökertip, yönetim deðiþtirmek ve ekonomiyi ele geçirmekti. Sonuçta Avrupa’da herkes Beyaz Adam’dý ve sanki savaþ briç masasýnda kazanýlmýþ ya da kaybedilmiþti. Osmanlý için ise doðrudan sömürgeci paylaþým yapýlmýþtý.
Birinci Dünya Savaþý’ndan bugüne yansýyan ve hala süren tek etki: Osmanlý arazisinin paylaþýlmasýdýr.
Birinci Dünya Savaþý’nýn en büyük etkilerinden biri, Çanakkale Zaferi’dir. Çanakkale’de durdurulan yalnýzca Ýngiltere-Fransa deðildi. Rusya’nýn tarihi de Çanakkale’yi geçemedi.
1915-16’da zor durumda olan Çar, müttefiklerinden yardým istiyordu. Ýngiliz-Fransýz ordusu Çanakkale’yi aþarak Çar’a yardým ulaþtýrmak, Karadeniz hattýndan Moskova’yý sürekli beslemek niyetindeydiler. Ancak Çanakkale geçilemedi, Çarlýk dýþ destek alamadý. Aç kitleler 1916 sonu ve 1917’de ayaklandýlar. Ayaklanmayý, daha örgütlü olan Bolþevikler ve Lenin yönlendirip biçimlendirdi. Sokak, baþka amaçla yola çýkmýþtý ama ayaklanma ve yeni devlet, Bolþeviklerin damgasýný taþýdý. Çanakkale geçilseydi, Lenin kazanamazdý, Rusya Bolþevik olmazdý ve sonraki 100 yýl farklý akardý. Bolþevik ihtilal, ‘mutlaka olacak’ deðildi. Ayaklanma önlenebilirdi. Zaten Lenin 1924’te ölecekti.