Öyle görünüyor ki Türkiye’nin yakýn çevresini kuþatan, devam eden rehine kriziyle de kendisini bir þekilde hedef alan IÞÝD (Irak ve Þam Ýslam Devleti) merkezli geliþmeler, hemen çoðumuzun öngörülerini aþan bir yere doðru gidiyor. En azýndan kendi payýma öyle olduðunu söyleyebilirim.
Burada bölgesel aktörlerin yaný sýra, IÞÝD örneðinde olduðu, daha doðrusu geliþtiði üzere ‘devletimsi’ yapýlarýn da rolünü anlamaya çalýþýyoruz. Elbette bölge dýþý ve en doðru deyimle uluslararasý sistemin ana aktörlerini daha fazla hesaba katmak gerekiyor.
ABD ve Ýran arasýnda Obama-Ruhani ekseninde telefon görüþmeleriyle baþlayan ‘siyasi flört’ün giderek farklý bir zemine oturmaya baþladýðýný görebiliyoruz. Esasen gözlerden kaçan iki önemli geliþme zaten bize bu yakýnlaþmayý söylüyordu. Birincisi Afganistan üzerinde Washington-Tahran arasýnda hayli uzun zamandýr devam eden, ancak kaðýda dökülmekten çok pratik olarak devam eden iþbirliði. Ýkincisi, þu anda daha da derinleþen Irak sorunu ve sözkonusu iki ülkenin buradaki yakýnlaþmasý.
Afganistan konusundaki yakýnlaþmanýn, özellikle Ýran açýsýndan sadece bir sýnýr sorunu olarak deðil, baþýndan itibaren Taliban karþýsýnda duyduðu endiþe olarak þekillendiðine dikkat edersek; bugün Irak’ta ortaya çýkan geliþmeleri daha rahat okuyabiliriz. Nitekim bugün IÞÝD merkezli olarak tarif edilen, ama giderek daha geniþ bir zemin bulan hareketin, Tahran tarafýndan ciddi bir sorun olarak görüldüðü giderek daha da belirginleþiyor.
Tahran, böyle bir hareketin hem dalga dalga büyümesini, hem de bölgesinde hangi güçlerle oturup kalkarak þekillendiðini bilecek kadar pratik tecrübeye sahip. Çünkü kendisi de Irak örneðinde olduðu gibi, Þiilerin bulunduðu ülke ya da alanlarý bu þekilde dolaylý örgütleyerek etkinlikler elde etti, hala da ayný stratejiyi sürdürüyor.
Þimdi yeniden ABD-Ýran arasýndaki yakýnlaþmaya bakalým ve bunu bölgede pek de sýcak karþýlamayacak aktörleri görmeye çalýþalým. Akla ilk gelen ülkelerden birisi elbette Suudi Arabistan. Bu ülke istihbaratýnýn IÞÝD konusunda hayli aktif olduðunu düþünenler, belgelerden çok, bölgesel dinamikler üzerinden devam eden hareketlilik üzerinden analiz yapýyorlar. Doðrusu önemli ölçüde de isabetli bir analiz olarak görünüyor.
Yakýn bir tarihe kadar kendisinin merkezinde olduðu bir iliþkiye, beklenmedik bir ortaðýn gelmesi herhalde Riyad’ý ciddi ölçüde rahatsýz etmiþ olmalý. Tahran’la masaya oturma konusunda pek de istekli olmayan tavrý, Obama-Ruhani merkezli geliþmelerle birlikte Suud yönetimini bazý operasyonel arayýþlara itmiþ olmalý. Tek baþýna belirleyici olmasa da, petrol fiyatlarýnýn kendi kontrolünden çýkacak olmasý da Suudi Arabistan için önemli bir endiþe kaynaðý.
Peki ABD-Ýran, bölgesel dengeleri sarsacak adýmlar atmaya hazýrlanýrken, rahatsýz olan sadece Suud mu? Mesela Rusya’nýn bu konudaki tavrýný da daha fazla ele almak gerekiyor. Nitekim Haziran baþýndan bu yana Rusya ve Suudi Arabistan arasýnda devam eden üst düzeyde görüþme trafiði, ortak bir sorunun iki ülkeyi masaya oturttuðunu gösteriyor.
Rusya’nýn çantasýnda Ýran’la olan stratejik iþbirliði, Suriye konusunda Esad’a verdiði destek gibi kartlar varken, böyle bir yakýnlaþma ne ifade eder?
Bölgemizde olup biteni anlamanýn anahtarý da tam olarak bu aslýnda. Öyle yerinden sökülmesi imkansýz ittifak binalarý yok artýk. Kolayca geçici ittifaklar kurulabiliyor, bir diðeri yýkalabiliyor ya da ihmal edilebiliyor.
Türkiye, Soðuk Savaþ’ýn yoðurduðu zihinlerin egemenliðinden kurtulduðu ölçüde bu kaygan zeminde hareket edebilir. Keþke gerçekten bunlardan kurtulduðumuzu söyleyebilseydik.