Kaygılı liberal, endişeli moderne tur bindirir

Başlıktaki “liberal” vurgusuna değerli Atilla Yayla hocam itiraz edecek; “Senin liberal diye vasıflandırdıklarının liberalizmle de, liberal düşünce topluluğuyla da, liberal bilinen kesimle de bir alakası bulunmuyor” diyecek.

Haklı olacak.

Buradaki “liberal” ödünç bir kavram... Tanımlama kolaylığı sağladığı için kullanıyorum. “Eski solcu”, “kaşar Maocu”, “Özal prensi”, “mütekait darbeci”, “müstafi Amerikancı”, “geç kalmış Kemalist” diyemediğim ve bu tanımlamaları bir şey anlatmadığı için kullanıyorum.

Mesela, “Türkiye, Türkiye’ye bırakılmayacak kadar önemli bir ülkedir” diyen bir arkadaş var.

Bir dönemin namlı Özal’cısıydı.

Kamuoyu onu “demokrat” kimliğiyle tanıdı. “Liberal” kontenjanından Hürriyet gazetesine yazar yapılır yapılmaz, bize Amerikan aklının üstünlüğünü, Amerikan ordusunun yenilmezliğini anlatmaya başladı. Ünü dünyayı aşmış “Türkiye, Türkiye’ye bırakılmayacak kadar önemli bir ülkedir” sözü bu döneme aittir.

Her ağzını açışta “Biz liberaller” diyordu, “Ben bir liberal olarak...” diyordu.

Sonra bir şey oldu.

Savruldu.

Ulusalcı barikatlara intisap ediverdi.

Ne olduğunu geniş bir zamanda anlatacağım. Neler olmadı ki?

Şimdilerde bol bol “liberal ekonomi” eleştirisi yapıyor, Silivri’de yatan darbecileri savunuyor, Perinçek’in ne kadar da büyük bir yurtsever olduğunu yazıyor, filan.

İşin ilginç tarafı, kamuoyu onu hâlâ liberal sanıyor.

İsmini ananlar, “liberal yazar” yaftasını kondurmadan geçemiyor.

Ne yaparsanız yapın, liberal kontenjanındaki yerini muhafaza ediyor.

Şunu demeye çalışıyorum:

Kamuoyunun “liberal” bildiklerinin liberalizmle elbette bir alakası yok ama bir dönem liberal şemsiyesi altında toplandıkları için, gerçek liberallere haksızlık olarak yansıyan bu tanımlama devam ediyor ve “işlevselliğini” sürdürüyor.

Konu şu:

Hükümetin başlattığı “çözüm süreci” birkaç kesimi rahatsız etti.

BİR: Maocu Kemalistler rahatsız... Bir dönem, gül alıp gül veriyorlardı, Bekaa’da tören kıtasıyla karşılanıyorlardı, “Mutlaka barış olmalı, PKK evcilleştirilmeli” şeklinde yazılar yazıyorlardı.

Şimdi çözüm sürecini sabote eden işler yapıyorlar.

İKİ: MHP’liler rahatsız.

MHP’yi anlıyoruz...

Başlangıçta ne söylüyorlarsa, hâlâ aynı görüşleri savunuyorlar. Ölümüne sebatkârlar.

Bir karışıklık yok ve durumları net.

ÜÇ: CHP’liler rahatsız...

Niçin rahatsız oldukları muamma... “İlk Kürt Raporu’nu biz yayınladık” diye övünüyorlardı... Kendi raporlarındaki “iyileştirmeler” hayata geçirilince, “vatan, millet, bayrak” nutukları atmaya başladılar. Öcalan’ın mesajının okunduğu gün bazı CHP’liler Meclis’e 23 Nisan bayraklarıyla geldiler ve anlamlı bir “barış” (!) mesajı verdiler. Sanki o bayrak Kürtleri de tanımlamıyormuş gibi...

DÖRT: PKK’lılar rahatsız.

Duran Kalkan’ların, Cemil Bayık’ların, Bahoz Erdal’ların, Mustafa Karasu’ların hangi mecburiyetle çözüm sürecine karşı oldukları artık BDP’lilerin de malumu...

BEŞ: Liberaller (yani çakma olanları) rahatsız.

Liberalin kaygısı (rahatsızlığı), endişeli moderni sollamış durumda.

Diyorlar ki: “Ne yani, Kürt meselesi çözülürse Türkiye’ye demokrasi mi gelecek? Gelmeyecek ve Erdoğan otoriterleşmesini sürdürecek.”

Ek:

Beyaz Türkler de çözüm sürecindeki “din” vurgusundan rahatsız.

Kürtlerle Türkleri bir arada tutan payda “din” olacaksa, varsın kan akmaya devam etsin.

Bu şekilde söylemiyorlar ama bunu istiyorlar.