Yaðmurdan sonra bir nebze de olsa çamur akmýyorsa sokaklarýndan, o kentin insanlarýnýn unutkan olduklarýný düþünürüm ben.
Herhangi bir þeyi dýþarý sýzdýrmamayý; çoðu kez güçle, mükemmellikle, konstrüksiyonla, kusursuzlukla, dayanýklýlýkla açýklamaya yatkýnýzdýr zira. Bu bize güven verir, týpký akmayan bir tavan gibi. Veya sýrrýnýzý aleme faþ etmeyecek dostunuz varsa þayet, o da böyledir, emniyetlidir.
Lakin kusursuzluk beklentimiz ve bu konuda yaptýðýmýz her türlü teknik saðlamalar, zaman içinde bize öylesine bir konfor verir ki, ‘’þeytan’’gündemimizden tamamen çýkar. Çünkü onun süzülüp sýzabileceði, durup dururken bizi ve yolunda giden rutinimizi dürtüp de altüst edeceði tüm delikleri, aklýmýz sýra týkamýþýzdýr... Oysa dýþarýdaki sorunlardan, belalardan, kötülüklerden yalýtýlmýþ bu “altýn oda”; giderek “þeytan”ý yabana attýðýmýz, onu küçülttüðümüz, gözden kaçýrdýðýmýz bir “unutkanlýk kafesi”dir ayný zamanda...
Ahir zamanýn bu altýndan odasý, giderek bir kibir hapishanesine, her þeyi kontrol edilebilir bir mühendislikten ibaret göreceðimiz güç körlüðüne, bir tür yalancý cennete dönüþmüþtür.
Bulgakov’un “Usta ve Margarita”sýnda hicvettiði Stalin Rusyasýnda durum böyledir mesela. Þeytan’ý gündemlerinden tamamen çýkartmýþ yoldaþlar, bir gün onu aniden hayatlarýna karýþmýþ halde bulunca, düzen adýna ne varsa, tozduman olur. Zýt bir örnek Emile Zola’nýn “Gerçek” romanýndaysa, kutsalýn temsilcisi ruhbanlarý ele geçirmiþ þeytanýn soluðunu okuruz. Birisi materyalizm tenkidi diðeriyse maneviyatçýlýk eleþtirisi olan bu iki edebiyatý bilinçli olarak örneksedim. Çünkü þeytan, kýyamete kadar herkesin baþýna bela olmaya devam edecektir.
***
Kendisi dýþýndaki tüm diðerlerini cehennemlik zavallýlar veya kahrolacaklarý kadere mahkum lanetliler þeklinde görenler, kendi cennetlerinden gayet eminler... Onlarý bu denli kendilerinden emin kýlan þeyse ne kadar uhrevi görünürse görünsün týpký günümüzün “kusursuz mühendislik” örneklerinde olduðu gibi, gayet dünyevi istiflerdir aslýnda...
Kýlýnan nafile namazlar, tutulan nafile oruçlar, gece gündüz indirilen hatimler ve tesbihatlar... Allah kabul etsin deriz. Bunlar bir mü’min için örnek alýnacak, gýpta edilecek amellerdir. Yeryüzündeki hayýrlý inþaatlardýr. Siz, yýlanýn çýkýp geleceði tüm delikleri týkamýþsýnýzdýr. Hatta lekelilerin ve nasipsiz zavallýlarýn asla dahil olamayacaðý bir korunmadasýnýzdýr. Siz tüm kusursuz hallerinizle adeta cenneti yeryüzüne indirmiþsinizdir...
Lakin bu sizi yanýltmasýn ve unutkanlýða sevk etmesin! Maneviyatýn bir tür dünyevi istife dönüþmesi tehlikesi, belki de sýnavlarýn en aðýrýdýr...
Bize benzemeyenlerin, bizim gibi düþünmeyenlerin, hasýlý “altýn oda”mýzýn dýþýnda kalan tüm diðerlerinin baþýndan aþaðý boca edilecek lanet, beddua, sevgisizlik, iðrenme, tiksinme, ateþ, kor gibi mühimmat için... Elbette benim hakkýmdýr, onlar da zaten hakediyorlar diyorsak mesela... Heva bizi gaspetmiþtir. Kusursuzluk saplantýsýna düçar olmuþuz demektir. Yaratýlmýþlarla ve dolayýsýyla kusurlularla aramýzda açtýðýmýz mesafenin, Yaratan’la ve dolayýsýyla Kusursuz ile kurduðumuzu zannettiðimiz mesafesizliðe paralel bir þekilde, bizi nereye sürüklediðini farkýnda mýyýz?
Diðerleriyle her seferinde daha da tutkulu bir þekilde açtýðýmýz nefret mesafesinin bizi bindirdiði kibir asansörünü fark edemiyoruz bile. Göklere deðdiðini zannettiðimiz baþýmýz, bir Babil Kulesi gibi yalancý cennet misali yükselirken, hayatýmýzdan çýkarýp attýðýmýz þeytaný, çoktan ýskalamýþ, unutmuþuz...
***
Hz. Süleyman’la ilgili ayetleri okurken fark ettim bunu. Þeytan, ifritler, yalana ve vesveseye yatkýn halleriyle cinler, o kadar mücessem ki bu ayet ve kýssalarda, hayretle okuyorum. Zira biz modern zamanlarýn insanlarý için neredeyse bilim-kurgu mesabesiyle güncel hayattan uzaklaþtýrýlmýþ hatta kaybolmuþ, bir kýsmýyla istihza bir kýsmýyla hurafe mahzenine kapatýlmýþ, bacaklarý kýrýlmýþ, pabucu ters giydirilmiþ o “baþ kötü”... Þeytan... Bizim aceleyle unuttuðumuzdur. Nisyanýmýzdýr. Gafletimizdir.
Maneviyatý reddedenler kadar Maneviyatlýlarýn da defterinden düþendir...
Þu terörize edilmiþ zorlu günlerden geçerken, “Euzu Besmele”ye hiç bu kadar ihtiyacýmýz olmamýþtý derken buluyor insan kendini...