Kehaneti yanlış çıkarmaya çalışmalıyız

Kendisinden ‘kâhin’ diye söz edilen Amerikalı bir ekonomist, dünya için ‘daha iyi’ olacağını söylediği 2014 yılının Türkiye açısından ‘kırılganlık’ içereceğini tahmin etmiş...

Böyle bir tahminde bulunmak için ‘kâhin’ olmaya ihtiyaç yok. Ülkemiz için hayati önemde iki yıl var önümüzde: 2014 ve 2015... Onları kazasız belâsız atlatabilirsek, 2015 sonrası Türkiye açısından olağanüstü parlak geçebilir...

Aksi halde, talihimizin döndüğü bir döneme de girebiliriz...

100 yıl önce olduğu gibi...

Ülkemizde 1913-sonrasında yaşananlar ile bugün arasında bazı benzerlikler var... O dönemde birbiri ardına atılan yanlış adımlar yüzünden koskoca bir imparatorluğu kaybettik; Anadolu topraklarına sığınmak zorunda kalacağımız —Birinci Dünya Savaşı’na girme, Ermeni tehciri gibi— olaylar yaşadık.

Yazının bu noktasında “Kalemimden yel alsın” deme ihtiyacı hissediyorum...

Çok şükür önümüzde ‘savaş’ ihtimali yok, ‘Kürt sorunu’ çözümü yolunda ciddi merhaleler kaydedildi. Ancak bugünün sorunları ile geçmişin dertleri birebir aynı olacak değil ya, kırılganlığı doğurabilecek başka ihtimaller duruyor önümüzde: Siyasi istikrarın yok olması... Ekonomik dengelerin bozulması... 1915’in faturasının şimdi masaya konması...

Ve daha niceleri...

Osmanlı hanedanının tek egemen olmaktan çıkıp yetkinin parlamento ile paylaşıldığı bir dönem sonrasına denk düşüyor kader yıllarımız olan 1914 ile 1915... Seçilmişlerden oluşan Meclis-i Meb’usan ile atanmışlardan oluşan Ayan Meclisi padişahı ikinci plana iten bir siyasi maharet sergiledi. Sonuç İttihat ve Terakki maceracılarının devletin yönetimine el koymasıdır...

Dönemin 1914 öncesine ait tartışmalarına göz atıldığında, sonradan yaşananların meydana gelebileceğini öngören pek az zihni açık kişiyle karşılaşılır. Yalnızca Avrupa’daki toprakları üç milyon kilometre kareye varan, dört kıtada at oynatmış büyük imparatorluğun sonunun yakın olduğunu nasıl öngörebilsinler?

‘Gerilik’ unsurları olarak görülen pek çok konuda ‘ıslahat’ hareketine, 1914-1915 döneminden yaklaşık 90 yıl önce (1826) başlamıştı Osmanlı İmparatorluğu; niyetini 30 yıl sonra (1856 ‘Islahat fermanı’) bir deklarasyona da bağlamıştı... Padişahın yetkilerini sınırlayan anayasayla (1876) yeni bir ileri adım atıldı... 1914 dolayımında iktidarda olanlar ülkeyi daha da ileri götürecekleri iddiasındaydılar...

Sonuçta ne olduğunu biliyoruz...

Elbette, bugünün Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarından çok farklı; bugün iktidarda bulunanlar ile İttihatçılar arasında ideolojik bir benzerlik de yok... Bugünün sorunları yüz yıl öncesinin dertlerine hiç benzemiyor... Ayrıca, tarihin tekerrür edeceğini de kim söylemiş? İktidardaki siyasiler Mehmet Akif’in “Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?” mısraını ezbere bilenlerden oluşuyor...

İbret alanlar, geçmişin yanlışlarını günümüzde tekrarlamayacaklardır...

O halde? Neden o halde 2014-2015 yolunda ilerlediğimiz şu günlerde, ‘kâhin ekonomist’ vesilesiyle “Aman ha, dikkat”uyarısı çekme ihtiyacı duyuyorum?

Üç seçim var önümüzde ve 2015 yılı ‘tehcir olayı’nın yüzüncü yıldönümü de ondan...

İç ve dış siyaset ile ekonomi açısından en ufak bir yanlışa tahammülü bulunmayan bir döneme girdik...