Kelebek etkisi

Mesleðini söyle bana, ruh halini, mesleðinin yaþamýna nasýl etki ettiðini, karakter yapýný, ikili iliþkilerde ve sosyal hayatýnda velhasýl siyasete girmiþsen mesleðinin azizliðine uðramaman için dikkat etmen gerekenleri diyeyim sana!

Dilinizden yýllarca “1-0” rakamlarýný düþürmeyenlerdensiniz ve hayata “Bir ya da Sýfýr” penceresinden bakanlardansanýz kahin olmaya lüzum yok sizin mesleðiniz ‘mühendislik’ olmalý.

Bilgisayar, makine ya da inþaat ne mühendisi olduðunuzun bir önemi yok. Özel iliþkilerinizde de sosyal yaþamda da sýk sýk yol kazasýna uðruyor olmalýsýnýz.

Korkmanýza lüzum yok,  arkadaþlarýnýz  sizi tanýyan tüm yakýnlarýnýz aslýnda ‘özünüzde ne kadar iyi bir insan’ olduðunuzu biliyorlardýr.

Sözü nereye getireceðimi merak ediyorsunuzdur.

Hikâye malum.

Sözü, kanser hastasý Dilek Özçelik kadar, bana göre Bakan Erdoðan Bayraktar’ýn da yanlýþ anlaþýlmasýna sebep olan hadiseye getirmek istiyorum.

Kameralara yansýyan, yürekleri sýzlatan Dilek’in gözyaþlarý ‘kelebek etkisi’ yapýp benzer durumda olan on binlerce kanser hastasýna deva olurken, Bakan Bayraktar’ý da ‘aþaðý sakal yukarý býyýk’ denilebilecek izahý zor bir durumda býraktý.

Bugünün Türkiye’sinde neresinden bakarsanýz bakýn savunulacak bir tarafý yok elbette.

Ancak mademki Dilek Özçelik’in gözyaþlarý karþýlýksýz kalmamýþtýr...

Madem ki o akan gözyaþlarý benzer durumda olan hastalarýn derdine devam olmuþtur...

Ve madem ki hayýrlara vesile olmuþtur.

O halde ‘yardým’ denince ‘al þu parayý’ diyen Erdoðan Bayraktar’ý anlayabilme çabasý gösterebilir, empati yoksunluðuyla suçlanan Bayraktar’a empatiyi bizler yapabiliriz.

Kamuoyuna yansýyan konuþmalara baktýðýmda öncelikle aklýma Çevre ve Þehircilik Bakaný olan Erdoðan Bayraktar’ýn asýl mesleðinin ne olduðunu merak ettim.

Yýllarca TOKÝ baþkanlýðý yapan Bayraktar’ýn asýl mesleðinin inþaat mühendisi olduðunu öðrenince, aðzýmdan ‘tipik mühendis’ davranýþý sözleri döküldü.(Ýstisnalar kaideiyi bozmaz elbette)

Nedir tipik mühendis davranýþý?

Sorunu çok yönlü ele almazlar, soyut deðil somut düþünürler, duygusal zeka deðil analitik zekaya sahiptirler, ellerinde sadece ‘1-0’ rakamlarý vardýr. Bütün hayat onlar için bir ve sýfýr rakamlarýndan ibarettir. En kýsa yoldan sorunu ne þekilde çözebileceklerine bakarlar.

Çözüm odaklýdýrlar. Detaylarla ilgilenmezler.

Yani herhangi bir sorunun çözümünün kaynaðýný bulmadan rahat edemezler.

Yani anlamaktan ziyade aþmaya bakarlar, bir nevi  iþin kolayýna kaçabilmek sanatýdýr meslekleri.

Ve aþýrý sorumluluk sahibi olmanýn verdiði dezavantajlarýnýn olduðunu da unutmamak lazým...

Tipik mühendis davranýþý dediðim þey bu.

Kestirmeden sorun halletmeye çalýþýlýrsanýz, çoðu kez yol kazasýna uðramanýz da kaçýnýlmaz olur doðal olarak.

Alýn þimdi Dilek Özçelik’in konuþmasýný yeniden okuyun ya da dinleyin.

Sonrasýnda Erdoðan Bayraktar’ýn davranýþýný bir kez daha deðerlendirin.

Ne diyor Özçelik, kanser diyor, ilaç diyor ve yardým diyor.

Peki Bakan Bayraktar’ýn zihinde bu nasýl kodlanýyor ve bunun çaðrýþýmý ne oluyor: Ýlaç ve yardým.

Saðlýk bakaný olmadýðýna göre kendince sorunu hemen orada acil bir þekilde çözmeye çalýþýyor ve muhtemelen  ne kadar parasý varsa genç kýzýn cebine koyuyor ve yine muhtemelen babalýk davranýþý içerisinde de ‘para çok düþürme’ tembihini yapýyor.

Kestirme ve hýzlý bir þekilde sorunu çözmek istemesi de ‘duygusal incinme’ dediðimiz yol kazasýna sebep oluyor.

Olay budur.

Madalyonun elbette bir de öteki yüzü var.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin yaptýrdýðý”Baþbakan Erdoðan neden bu kadar çok seviliyor ve niçin insanlar oy veriyor?” anket sonuçlarýna göre ‘Kendisine yakýn bulduðu için seviyor ve sevdikleri için oy veriyorlar ideolojik tercih nedeniyle deðil.’  sonuçlarý sadece muhalefet partilerini ve siyasetçilerini zor durumda býrakmakla kalmayýp ayný zamanda Ak Partideki siyasetçileri de zorluyor bu durum.

Kanser hastasý olan Dilek Özçelik’in Bakan Bayraktar’la aralarýnda geçen diyalog bizlere þunu gösterdi, artýk toplum buyurgan, insanlara salt oy gözüyle araçsal olarak bakan siyasetçiyi istemiyor.

Karþýlarýnda kendisini anlayan, empati kurabilen, kendisine insan gözüyle bakan, kendisiyle temas kurabilen siyasetçileri istiyor artýk.

Bu özgüvenledir ki Dilek Özçelik cebine koyulan parayý Bayraktar’a iade edip ‘benim istediðim bu deðil’ diyebilmiþtir.

Hadi hatýrlayýn bakalým Cumhuriyet kurulduðundan bu yana böyle bir hadise yaþmýþ mý, bir vatandaþ kalkýp da bir Bakana ‘benim istediðim bu deðil’ diyebilmiþ midir?

Bir tane örnek gösterebilir misiniz?

Velhasýl bu hadise ayný zamanda Erdoðan Bayraktar’ýn nezdinde toplumun nasýl bir siyasetçi beklentisi olduðu tartýþmalarýný da baþlatmýþtýr.

Hayýrlara vesile olsun.