Kemal Bey beni mahkemeye vermiş

Şehit cenazesinde yuhalanmış... Ben söylemiyorum, müfteri gazeteci Abdülkadir’in gazetesi yazıyor... Bir vatandaş, “HDP’yi bırak, biraz da devletin yanında yer al” diye bağırmış.

Kemal Bey’in nasıl mukabelede bulunduğunu bilmiyorum.

Sırıtmıştır.

Hep sırıtık hallerine tanık olduğumuz ve şaşırmadığımız Kemal Bey, kaç gündür, HDP’lilerin “ittifak yapalım” tazyiki altında. Demirtaş, “Defalarca çağrı yaptım. Gelsin artık” diyor.

HDP’nin askeri kolu olan PKK’dan da mütemadiyen “ittifak” çağrıları geliyor.

İlk çağrı, Selahattin Demirtaş’ın ağabeyi Nurettin Demirtaş’tan gelmişti.

Hani, askerlik yapmadığı için milletvekili seçilemeyen zat... Biz, askerlik görevini ikmal eder, döner partisinin başına geçer diye beklerken, o dağa çıktı, PKK’ya asker yazıldı... Küçük Demirtaş da, yıllarca, “Ağabeyim nerede mi? Ticaret yapıyor” diye kamuoyunu kekledi.

İkinci ittifak teklifi de, yine Kandil’de askerlik görevini ikmal eden Mustafa Karasu’dan gelmişti.

Kendisinden dinleyelim: “CHP safını net olarak ortaya koymalı. Ak Parti’ye koltuk değneği olan CHP’lilik artık bitmeli. CHP içinde tutarlı sosyal demokratlar var. Yıllardır mücadele ediyorlar. Tanıyoruz, saygı duyuyoruz mücadelelerine. Ama gelinen noktada CHP suç ortağı mı olacak, demokratik direnişin yanında mı yer alacak? En başta CHP’ye sorumluluk düşüyor; bütün tutarlı sosyal demokratları çağırıyoruz; demokrasi cephesine katılın. Kimsenin ayrılması vs. yok. Herkesin özgürce yaşadığı demokratik Türkiye sistemini kuralım.”

Diyebilirsiniz ki, “Terör örgütünün ittifak çağrısından niçin Kemal Bey’i sorumlu tutalım?”

Kemal Bey’i bu çağrılardan dolayı sorumlu tutmuyoruz.

Eleştirdiğimiz konu şu:

Niçin teklife açık bir yerde duruyorsunuz?

Niçin yönünüzü ve güzergâhınızı tayin etmiyorsunuz?

Niçin duruşunuz ve tavrınızla terör örgütlerinin iştahını kabartıyorsunuz?

Kemal Bey, bu soruları sordum diye, yine mahkemenin yolunu tutar mı?

Daha önce, “Türkiye düşmanlarıyla” iş tuttuğu için eleştirmiş, CHP’nin bu yükü daha ne kadar taşıyacağını sormuştum.

Kemal Bey bundan hoşlanmadı.

Hakkımda iki adet dava açtı.

Hani, her grup toplantısında, “diktatör” addettiği Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, “Niçin gazeteciler hakkında dava açıp duruyorsun? Düşüncelerini yazmasınlar mı?” diye çıkışıyordu ya... Erdoğan’da eleştirdiği şeyi kendisi yapıyor, düşüncesini yazan bir gazeteciye katmerli dava açıyor. Kendisi bilir... “Daha muhalefetteyken gazetecilerin susturulmasını istiyor. Allah bunun iktidarından korusun” yorumlarından rahatsız olmayacaksa, istediği miktarda dava açabilir.

Kemal Bey’le mahkemelik olduğumuz yazıda şunları söylüyordum:

Bir “kurucu parti” düşünün ki, savaş noktasına geldiğimiz ülkelerle “Türkiye düşmanlığı” temelinde ittifaklar kuruyor. Suriye’ye iyi niyet heyeti gönderiyor. Darbeci Sisi’ye “yanınızdayız” mesajı veriyor. Erdoğan’ı alaşağı etmesi karşılığında terör devleti İsrail’e “yeniden iyi ilişkiler” vaat ediyor. İran’ın, Ortadoğu’daki mezhepçi politikalarına arka çıkıyor. Putin’i destekliyor. PYD terör örgütünün “işgal politikalarına” onay veriyor.

Kemal Bey bu eleştirilerden hoşlanmamış.

Olabilir!

Kendisine şu hatırlatmayı yapmak isterim:

Erdoğan, hiç değilse küfürbazları mahkemeye veriyor... Sizin böyle bir hassasiyetiniz yok. Doğrudan “düşünce”ye saldırıyorsunuz.

Muhalefetteki haliniz buysa, Allah gerçekten de iktidarınızdan korusun.