Kemal Bey bu kez toplumu kime kucaklatmak istiyor?

Şurada kaç ay kaldı? Muhalefet partilerimiz hâlâ “Kim Cumhurbaşkanı olmaz?” konusunu tartışıyor.

Herkes olabilirmiş ama bir tek kişi olamazmış:

Recep Tayyip Erdoğan...

MHP lideri “herkes olabilir” derken, ekstra şart ileri sürmüyor. Daha doğrusu, bir tek şartı var: Erdoğan dışındaki herkes, “Erdoğan olmama” şartını yerine getirdiği takdirde köşke aday olabilir.

Kemal Bey ise zorlu şartlar ileri sürüyor: “Seçilecek Cumhurbaşkanı toplumun büyük bir kesiminin kabul edeceği temiz, dürüst, dünyayı, dengeleri iyi bilen, yurttaşına sempati gösteren biri olmalı. Herkesi kucaklayan bir Cumhurbaşkanı istiyoruz.”

Görüldüğü ezere, kafadan “Erdoğan olmasın” demiyor.

Erdoğan’ın, ileri sürdüğü şartlara uyup uymadığına bakılması gerektiğini söylüyor.

Bakıyor da...

Hayır, “Erdoğan da bu özelliklere sahip değil”miş...

Sahip olmadığını Kemal Bey de biliyormuş, Erdoğan’ın kendisi de biliyormuş.

Biz de, Kemal Bey’in Cumhurbaşkanında aradığı özellikleri izleyerek, muhalefetin muhtemel adayları için bir analoji yapalım... Var mı bu niteliklere uygun bir isim? Emine Ülker Tarhan, Mansur Yavaş, Meral Akşener, Deniz Baykal, Gürdal Mumcu, Haşim Kılıç isimleri sıklıkla zikredildi/zikrediliyor. Toplumun büyük kesiminin kabul edeceği, dünyayı ve dengeleri iyi bilen kişiler midir bunlar?

Mansur Yavaş, “Biz bu seçimde bozkurt işaretiyle altı oku yan yana getirdik” demişti.

Kendisi de bir “gömleğe” sahip bulunan Haşim Kılıç, başka gömlek sahiplerine verip veriştirmişti.

Uygun isimler midir Çankaya için?

Hadi, aranan niteliklere uygun bir Cumhurbaşkanı adayı bugün yok diyelim...

Dün var mıydı?

Kemal Bey’e sorsan, “vardı” diyecek... Geçmiş Cumhurbaşkanlarıyla ilgili bir itirazı olmadığına göre, ileri sürdüğü özelliklere “tümünün” sahip olduğunu düşünebiliriz.

Erdoğan dünyayı ve dengeleri bilmiyor, toplumun tümünü kucaklayamıyor ama “Varlık Vergisi”nin mucidi İsmet Paşa pek bir kucaklayıcıydı.

Mesela şöyle laflar ediyordu: “Biz açıkça milliyetçiyiz, Milliyetçilik, bizi birleştiren tek nedendir. Türk çoğunluğunun yanında diğer unsurların hiçbir etkisi yoktur. Her ne pahasına olursa olsun, ülkemizde yaşayanları Türkleştirecek, Türklere ve Türkçülere karşı çıkanları yok edeceğiz...”

Daha kucaklayıcı lafları da var (faşist İtalya’yı ziyareti sırasında) ama bu kadarı kifayet eder.

Cemal Gürsel, darbeyi sürükleyecek bir general bulunamadığı için Köşk’e çıkarılmıştı.

Müthiş bir “dünya bilgisine” sahipti.

Cevdet Sunay, “Silahlı Kuvvetler Birliği Cuntası”nın bir icadıydı. Milli Birlik Komitesi’ni “gevşek davranmakla” suçlayan ve “sürekli darbe” diyen cunta tarafından Köşk’e çıkarıldı. O da müthiş bir dünya bilgisine sahipti.

Fahri Korutürk, sadece resmi kutlamalarda ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın konserlerinde görülürdü... 

Bir defasında da, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren’e, “Ben emekli olduktan sonra darbenizi yaparsınız” derken yakalanmıştı. Bütün toplumu kucaklayan bir Cumhurbaşkanıydı!

Evren de kucaklayıcıydı... 50 idam kararına onay vermiş, “Bir sağdan, bir soldan astık” demek suretiyle, “adaletli” bir Cumhurbaşkanı olduğunu kanıtlamıştı.

Demirel’in kucaklayıcılığı ise malum...

Duruma göre “Bir elimde Kur’an, bir elimde anayasa” diyen, sıradan bir müzik dinletisinde “çağdaş Türkiye tablosu” süzen enteresan bir Cumhurbaşkanıydı... 28 Şubat darbesinin de hem mucidi, hem “yol göstericisi”ydi.

Başörtüsünü takıntı haline getirmiş Ahmet Necdet Sezer de müthiş bir dünya bilgisine sahipti ve acayip “kucaklayıcı”ydı.

Kırmızı ışıkta dururdu. Alışveriş yaparken kuyruğa girerdi. Üç ampulden birini söndürürdü. 

İçi sevgi doluydu...

İlhan Selçuk’u çok severdi... İlhan Selçuk’u sevdiği için, tüm “ulusu” sevmiş sayılırdı...