Kemal Bey’e ‘İngilizce broşür’ önerileri

Dersim’deki katliama “katliam” diyemeyen, Mısır’daki darbeye ıkına sıkına “darbe” derken bile bin dereden su getiren, Taksim ve Beyoğlu’nu savaş alanına çevirmiş çiçek çocukların gözlerinden öpen, “şartlar olgunlaştığında darbenin elbette meşru olacağını” (Bkz. Can Dündar’ın yaptığı söyleşi) söyleyen Kemal Kılıçdaroğlu İngilizce “Diktatör Tayyip” broşürü bastırıp dünyaya dağıtacakmış.

Hazır elini değdirmişken, şu konularda da İngilizce broşür yayınlasın:

Bir zamanlar bu ülkede farklı düşünen neredeyse her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, şiddetle tecziye edilirdi.

Bu işi, CHP“parti devleti” yapardı... (Rakipsiz bir partiydi. Rakipsiz girdiği bütün seçimleri kazanmışlığı vardır. “Açık oy, gizli tasnif” rezilliğinin de mucididir.)

Mesela, İstiklal Mahkemeleri marifetiyle, salkım salkım muhalif sallandırılırdı.

Bu mahkemelerin temyizi yoktu.

Ezkaza 10 yıl hapis cezası aldınız ve durumun düzeltilmesi için İstiklal Mahkemesi riyasetine bir “itiraz dilekçesi” yazdınız.

Mahkeme üyeleri oturur, durumunuzu değerlendirir ve 10 yıl hapis cezasını anında “idama” çevirirdi.

İzmir Suikasti davasında yargılanan milletvekilleri Halis Turgut ve İsmail Canbolat’a bunu yaptılar; 10 yıllık hapis cezasını idama çevirdiler, infazı da hemen gerçekleştirdiler.

İskilipli Atıf Hoca’ya da benzerini yaptılar.

Müddei umumi (yani savcı) “hafif hapis” cezası istiyordu ama mahkeme “anında” idama çevirdi. İnfazı da geciktirmedi.

İskilipli Hoca’nın suçu, Şapka Kanunu çıkmadan iki yıl önce, “Frenk Mukallitliği ve Şapka” adlı bir risale yayınlamış olması...

Kasetten genel başkan çıkaran partinin bir de “Takrir-i Sükûn ayıbı” vardır ki, dünya tarihinde böylesine rastlanmamıştır. Bir günde onlarca gazete ve dergi kapatıldı. Onlarca gazeteci İstiklal Mahkemesi’ne yollandı. “Özür dilemeleri” istendi. Özür dilemeselerdi, asılacaklardı.

Kemal Bey, İngilizce broşüre, ayrıca, “Bizim bir Varlık vergisi ayıbımız var” diye yazmalıdır.

Çalışma kamplarına yer vermelidir.

Öldürülen ve hapislerde süründürülen aydınları sıralamalıdır.

Nazım Hikmet de girmelidir bu broşüre...

Kemal Tahir de girmelidir, Arif Oruç da girmelidir, Necip Fazıl da girmelidir... (Çoğaltılabilir.)

Sabahattin Ali’nin nasıl öldürüldüğü anlatılmalıdır.

Dersim katliamı zikredilmelidir...

Darbeler ve muhtıralar konu edilmelidir.

Bütün bunlar, “diktatörlük öncesi” zamanlarda işlenmiş suçlar...

Mesela, İsmet Paşa marifetiyle, bir “Rum Masası” kurulmuştu İstanbul Emniyeti’nde...

Bu “Masa”, Rum vatandaşlarımızı kaçırtmakla görevliydi...

Rum, Ermeni ve Yahudi vatandaşlarımızı “yıldırılıp” ülke dışına kaçırttılar, mallarına mülklerine el koydular, vakıflarını talan ettiler.

Bunlar da “diktatörlük öncesi” zamanlarda oldu...

Diktatörlük öncesi zamanlarda, bir “Trakya olayları” vardı...

Ekmek karnesi rezilliği vardı...

Mahmut Esat Bozkurt vardı.

Darbeler ve asılan Başbakanlar vardı.

Sıkıyönetimler vardı.

Faili meçhuller vardı.

Kimliklerin reddi vardı.

Kürtçe yasağı vardı.

Kitap toplatma vardı.

Film yakma vardı.

Derken, Recep Tayyip Erdoğan diye bir diktatör geldi; hem CHP’nin Dersim ayıbını temizledi; hem Rum, Ermeni ve Yahudi vatandaşlarımızın milyarlarca dolar tutan gayrı menkullerini iade etti, hem darbelerden hesap sordu, hem “Kürtçe yasağı” ayıbına son verdi, hem de ekonomik olarak batırılmış ülkeyi düze çıkardı.

Kemal Bey, broşürüne şunları da yazmalıdır: “Erdoğan adlı diktatör, Meclis’te ana dilde savunma hakkını yasalaştırırken, biz çamura yattık... 30 yıldır süren kirli savaşa son verirken, biz mütemadiyen onun altını oyduk... Darbe anayasasını değiştirmeye çalışırken, biz işi yokuşa sürdük... Darbelere mesnet teşkil eden 35. maddeyi kaldırırken, biz darbelerin masuniyetini savunduk.”

Peşinden şunları eklemelidir:

Bugün ülkede bir “Kürt sorunu” varsa, bizim eserimizdir.

Demokrasi ikide bir kesintiye uğruyorsa, bizim marifetimizdir.

Binlerce faili meçhul cinayetten söz ediliyorsa, bizim gevşekliğimiz, bizim duyarsızlığımız, bizim sağırlığımızdır...

Kemal Bey bunu yapsın, ilk seçimde oyumu CHP’ye vermezsem namerdim.