Kemal Bey’in ayıbı Selvi Hanım'ın görevi

Önlenememiş bir kötülüğün daha araçsallaştırıldığı, siyasi linç uğruna hesap edilmiş ayıpların işlendiği utanç dolu günler yaşıyoruz.

Bu tür kaotik, çalkantılı süreçlerde önceliği doğru tespit etmek, savrulmamak için şarttır. Şahsen böyle bir konuda benim yerim sarsılmaz, tartışılmaz biçimde çocukların yanıdır. İlk söyleyeceğim de son söyleyeceğim de çocuklar içindir. 

Kronolojik gidelim: Karaman’da Ensar Vakfı’yla bağlantısı olan yurtlarda 10 çocuğun cinsel saldırıya uğradığına dair ilk haber 12 Mart günü Birgün gazetesinde “iddia” olarak çıktı. Anlaşılan o ki vakıfta gönüllü belletmen olarak bulunan M.B. adlı pislik 9-10 yaşlarındaki çocuklara özel ders bahanesiyle zarar veriyor. Bir çocuğun olayı ailesine anlatmasıyla konu polise ve savcılığa intikal ediyor. Savcılık da çocukların daha fazla zarar görmesini önlemek için dava hakkında gizlilik kararı veriyor.

Sağlıklı bir toplumda yetişkinler bu gibi durumlarda oturup benzerleri ne yazık ki her kurumda hatta aile içinde görülebilen bu kötülükle nasıl başedileceğini, çocukları nasıl koruyacağını, kurumlarını nasıl daha şeffaf kılacağını konuşur.

Ama bizde öyle olmuyor. Yine olmadı. Suçun işlendiği çatının Ensar Vakfı’na ait olması, vakfın dini ahlaki değerleri öncelemesi, dindar insanlara, İslam dinine, Hükümete, Bakan Hanıma ve Cumhurbaşkanına saldırmak için vesile kılındı. Korunması gereken çocuklar hassasiyetin öznesi olmaktan çıkarıldı, hükümete saldırmanın nesnesi haline getirildi. Savcılığın çocuklar için koyduğu gizlilik kararı sanki olay ört bas ediliyormuş gibi aktarıldı.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Dr. Sema Ramazanoğlu’nun şifaen yaptığı bir konuşmada kurduğu bir cümle bağlamından koparıldı, polemik başladı.

Benim kanaatim, şahsen tanıdığım ve yakıştırılan şeylerle hiç ilgisi olmadığına inandığım Bakan Hanım’ın vakıf bahsine hiç girmemesi; girdi ve sözleri bağlamından koparıldı ise de hemen, hatta “ne münasebet, ne ayıp bir çarpıtma bu böyle!” tonlamasıyla düzeltme yayınlayıp manipülasyonu başlamadan boşa çıkarması idi.

Öyle olmadı, kara propaganda aldı yürüdü. Dolaşıma sokulan iftiraya göre güya Bakan Hanım "bir kere tecavüzden bir şey olmaz” diyerek vakfa sahip çıkmıştı. Hal bu ki “istismarcı insanlar ne yazık ki her yerde var, bir kere rastlanmış olması hizmetleriyle tanınan bir kurumu karalamak için gerekçe olmasın” cümlesi maksatlı şekilde cımbızlanan Bakan Hanım konuşmasında esasen şunları diyordu: “Bakanlığımız davaya hemen müdahil oldu. Bizzat takipçisiyim. Suçlu için sıfır toleransla hukuki takibimizi yapıyoruz. Aileler ziyaret edildi. Rehabilitasyon ve sosyal hizmet uzmanlarımız, psikologlarımız devrede. Çocuklarımızın bunu en az travmayla atlatabilmesi için bütün destekler veriliyor.”

Meseleyi içinden çıkılmaz hale sokan ise CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun hesaplı kitaplı büyük ayıbı oldu. Kılıçdaroğlu, Bakan Hanım’ı eleştirmek isterken Türkiye siyaset tarihine en yüz kızartıcı ifadenin sahibi olarak geçmeyi başardı.

Eski bir bakanın yasa dışı dinleme kayıtlarından alınmış bir vurgusu olan “önüne yatmak” deyimini utanıp arlanmadan, bir kadın için kürsüden söyledi! Söyleyebildi! Yer yarılıp içine girmesi gerekiyordu ama ayıbına sözlük yardımıyla tüy dikti.

CHP’li kadın vekiller, yandaş medyanın kadınları, Ayşe Arman falan Kemal Bey’le gurur duyuyor ama Selvi Hanım, kocası Kemal Bey'i, Bakan Hanım’dan ve Türkiye toplumundan özür dileyip, özrü kabul edilene kadar insan içine çıkarmasa iyi olur. 

Söylemezsem çatlarım

Küçük bedeni zarar görmüş, kalbi kırılmış, ruhu ağır bir yük altına girmiş bu yaralı kuzuların hakkını korumak, savunmak önceliğimiz olmalı.Birileri bu acıyı kullanıp dindarlara, hükümete saldırıyor diye, olaylarda sorumluluğu, kusuru olanları savunacak değiliz. En başta Ensar Vakfı açsın kapılarını. Çocuklarımızı emanet ettiğimiz kurumları yeniden yapılandırmaktan geri durmayalım.