Dün Hazar Strateji Enstitüsü’nde Prof.Dr. Kemal Karpat ile biraraya geldik. Kemal Karpat, 1950’li yýllardan beri yurt dýþýnda saygýn üniversitelerde ve bilim kurumlarýnda, Birleþmiþ Milletler’de Türkiye’yi, yaptýðý bilimsel çalýþmalar, yetiþtirdiði öðrenciler ve yazdýðý çok önemli yapýtlarla temsil etmiþ bir bilim elçisi. Kemal Karpat’ýn tam da þimdilerde önemi daha da artýyor. Çünkü onun yazdýklarý, söyledikleri ve bunlarýn kaynaðý olan tezler, Batý’nýn içinde bulunduðu krizin had safhasýna ulaþtýðý þu günlerde çok daha anlamlý. Yaþadýðýmýz dönem, Batý’dan baþlayan büyük dönüþümü de içeren çok yönlü ve çatýþmalý süreci barýndýrýyor. Bu kriz, yalnýz ekonomik alanda kendisini göstermiyor, siyasi, kültürel alanlarda da giderek derinleþiyor.
Ortadoðu, bu krizin bütün þiddetiyle yansýdýðý bir bölge... Geçmiþle gelecek burada içiçe geçiyor; þu sýralar bütün yaþanýlanlar bu temele baðlý çoðunlukla...
Bütün ekonomik krizler, Batý coðrafyasýnda, yabancý düþmanlýðýndan baþlayan ve ýrkçýlýða varan kör ulusçuluðu öne çýkarmýþtýr. Yine öyle oluyor. ABD’deki Çay Partisi’nden baþlamak üzere, Fransa’da Marine Le Pen, Hollanda’da Geert Wilders gibi faþist liderlerin etrafýnda toplanan partiler, þimdi de Britanya’daki UKIP (Birleþik Krallýk Baðýmsýzlýk Partisi) ile de AB seçimlerinde iþbirliðine gitme yollarýný arýyorlar. Yani, yaþadýðýmýz kriz, ABD ve Avrupa’da göçmenlere, Müslümanlara, hatta eskiden olduðu gibi, Yahudiler’e düþman yeni bir ýrkçý ittifaký ortaya çýkartýyor.
ABD’de hükümeti kilitleyen neocon operasyonu, hiç þüpheniz olmasýn ki, Mýsýr’daki darbede de, Türkiye’deki son olaylar ve geliþmelerde de vardý ve bu yeni ýrkçý ittifaka baðlý olarak kendini gösterdi...
Kendi ‘uygarlýklarýný’ hakim uygarlýk olarak gören, diðerlerine yaþama þansý tanýmayan ve özellikle Ýslam’ý, Ýslamofobi üzerinden düþmanlaþtýran bu anlayýþ, en çok bugün de ortaya çýkýyor ki, yalnýz ‘dýþarýda’ olan bir toplumsal dinamik deðil. Tam aksine Ýslam coðrafyasýnda hatta Doðu’nun tamamýnda yerleþik-yerli bir siyasi-ideolojik duruþ olarak da karþýmýzda.
‘Ýslam’ýn Siyasallaþmasý’
Kemal H. Karpat, ‘Ýslam’ýn Siyasallaþmasý’ adlý çalýþmasýnda bu süreci þöyle anlatýr: “Ýslam toplumlarýnýn tarihindeki en önemli olay, eski toplumsal düzenin çökmesi ve bunun sonucunda neredeyse bütün geleneksel toplumsal ve siyasal kurumlarýn yeniden yapýlanmasý ve hepsi ‘çaðdaþ’ ve ‘modern’ sayýlan yeni düþünce tarzlarýnýn doðuþu olmuþtur. Bu çok geniþ çaplý yapýsal dönüþüm ilk önce, kapitalizmin piyasa güçleri ve genellikle bunun sonucunda meydana gelen Avrupa’nýn Müslüman topraklarýný iþgali olaylarý ve daha sonra da Osmanlý Devleti’nin ve siyasi baðýmsýzlýklarýný korumuþ olan diðer Müslüman hükümetlerin, ayakta kalabilmek için, benimseyip uyguladýklarý reformlarla gerçekleþti. Aþaðýdan gelen patlama Müslüman kitlelerin tedricen toplumsal durum ve kimliklerinin bilincine varmalarýna ve arkasýndan da bunlarý siyasallaþtýrýp yeniden tanýmlamalarýna yol açtý. Yeni Müslüman orta sýnýflarýn ortaya çýkýþý da, geniþ ölçüde, kapitalist piyasa güçleri ile yerli toplumun yapýsý, gelenekleri ve deðerleri arasýndaki karþýlýklý etkileþmeye atfedilecek baþka bir geliþmeydi.”
Ýkinci uyanýþ dönemi
Karpat’ýn bu tespitleri, þüphesiz paradoksal bir durumu ifade eder ama söylediði gibi, bir uyanýþýn da ifadesidir. Dinsel uyanýþ hareketleri, halký, siyasal arenaya getirerek yalnýz Avrupa devletlerine deðil, ayný zamanda kendi hükümetine, seçkinlerine ve ulemasýna da karþý çýkan bir güce dönüþtürmek yoluyla Müslüman kitleleri harekete geçirdi ve siyasallaþtýrdý. Bu sürecin ilk aþamasýný 20. yüzyýlýn baþýnda yaþadýk... Örneðin Mýsýr’da Ýhvan’ýn doðuþu bu ilk siyasallaþma-kendine gelme-döneminin ürünüdür. Türkiye’de ise Said Nursi ve Nur hareketi de buraya tekabül eder. Þimdi ben açýkcasý, tam þu günlerde, bu uyanýþýn ikinci dönemini yaþadýðýmýzý düþünüyorum. 20. yüzyýlýn baþýndaki bu ilk uyanýþ, yine 20. Yüzyýlýn bir gerçeði olan ve Batý ile iþbirliði yapan oligarþilerin elindeki ulus-devletlerce boðuldu.
‘Güçlü toplumu sivilleþme yaratýr...’
Dün Kemal Karpat “Güçlü bir toplumu güçlü bir devlet yaratamaz; güçlü bir toplum belki güçlü bir devleti doðurabilir, güçlü bir toplumun temeli ise sivilleþmek ve ekonominin buna baðlý olarak iyileþmesidir, Türkiye son iki yüz, hatta üç yüz seneden beri ulaþamadýðý bir ekonomik güce ulaþmak üzere... Ýþte bu iyileþmenin arkasýnda anlattýðým bu gerçek var” dedi. Evet, tam da þimdi bu gerçeðe baðlý olarak, yalnýz Türkiye’den baþlayan yeni bir doðu sivilleþmesi ve kendine gelme süreci yaþýyoruz. Bu ayný zamanda yeni bir siyasallaþmadýr. Bu siyasallaþma ve kendine gelme süreci, hem içeride hem de dýþarýda þaþkýnlýk, tepki yaratýyor. Þu sýralar Milli Ýstihbarat Teþkilatý’ný konuþuyoruz, dikkatinizi çekerim tam iki ay önce TCMB’ný konuþuyorduk. Çünkü bu iki kurumda daha önce onlarýn iplerini tutan küresel odaklardan baðýmsýz davranmaya baþladýlar.
Türkiye’yi bu anlamda oldukça zorlu bir süreç bekliyor. Ancak, yukarýda Kemal Karpat Hoca’nýn anlattýðý temel gerçeði farkýna vardýðýmýzda ve bu anlamda büyük resmi gördüðümüz oranda iþimiz kolaylaþacaktýr. Evet, 21. yüzyýl tarihini tam bu topraklarda yazýyor.