Çeþitli vesilelerle sýk sýk Türkiye'nin en batýsýndan en doðusuna yolculuk yaparým. Bu gidiþgeliþler sýrasýnda, öyle pek uzun deðil, günlerle ifade edilebilecek kýsa bir zaman zarfýnda, coðrafi, sosyolojik, antropolojik açýdan farklý iklimlere, mevsimlere, dillere, karakterlere, dertlere, sevinçlere, kaygýlara tanýklýk ederim. Bir nehrin beri tarafýnda doðru ve isabetli olanýn, nehrin öbür tarafýnda tamamen yanlýþ ve isabetsiz olduðunu gözlemlemiþliðimin örnekleri çoktur.
Kimi geçici ve mevsimsel olan bu farklýlýklarýn kimisi de kalýcýdýr, deðiþmezdir. Kimi bölgelerde, sosyal kesimlerde, þehirlerde deðiþmez olan bir olgunun, baþka bölge, kesim ve þehirlerde deðiþken olduðuna þahit olmuþum. Týpký varlýk bütünü gibi, insan kümelerinin, coðrafi bölgelerin de sabiteleri ve deðiþkenleri vardýr nitekim. Mesela bu yolculuklar ve gözlemler esnasýnda, ülkenin doðusunda ve batýsýnda bana yöneltilen hal hatýr maksatlý ayný sorunun, farklý hususlara yönelik olmasý hep dikkatimi çekmiþtir. Daha açýk bir ifadeyle Kürtler, genellikle "baþýný sokacaðýn bir evin, bir yuvan var mý?" sorusunu sorarken, Türkler "çorba kaynýyor mu hemþerim?" sorusunu yöneltirler. Sýk sýk karþýlaþtýðým bu soru, iki kesimin sosyal hayat baðlamýnda sabitleþmiþ kaygýlarýnýn bir ifadesidir.
Sonra bunun, seksen senelik Kemalist sistemin iki kesime yönelik politikasýnýn bir yansýmasý olduðunu anladým. Kemalist sistem, kendine baðlý, Ýstanbul gibi metropollerde kümelenmiþ maddi gücüyle hakimiyetini pekiþtirecek elit bir "Beyaz Türk" kesimi oluþturarak iktidar nimetlerini onlara doðru akýtýrken, Anadolu'nun geri kalanýný bir tas sýcak çorbaya muhtaç etmiþti. Herhangi bir aidiyet kaygýsý taþýmayan Türklerin en büyük korkusu, günün birinde bir tas sýcak çorbaya muhtaç olmaktý bu yüzden. Bir tas çorba varsa, gerisi Allah kerimdi. Azýcýk aþým kaygýsýz baþým.
Kürtlerde ise, Kemalist sistemin ýrkçý, inkarcý, asimilasyoncu, sürgüncü, tenkitçi siyaseti nedeniyle aidiyet, barýnma, bir gün sýðýnacaðý bir yerinin olmamasý, akþam yattýðý evinin sabahleyin baþýna yýkýlmasý kaygýsý, Türklerle ortaklaþtýklarý aþ kaygýsýnýn önüne geçmiþti, varlýk kaygýsý açlýk kaygýsýný bastýrmýþtý. Nitekim Kürtlerin atasözlerinin, dengbejlerin sözlerinin büyük kýsmýnda, ilgili ilgisiz baðlamlarda "ax mala min" (ah evim, barkým) ifadesi sýkça geçer. O yüzden Türk'ün en büyük tepkisi, ekmeðiyle oynayanlara yönelik olurken, Kürt'ün en büyük tepkisi yuvasýna musallat olanlara yönelik olur. Anlayacaðýnýz bir kesimde zenginleþme, kalkýnma beklentisi siyasal tercihlerde belirleyici iken, bir kesimde yuvam diyeceði bir evinin, yurdunun olmasýna dair beklentisi belirleyici olur.
Ýþte Ak Parti, her iki kesimin kaygýlarýnýn ve beklentilerinin zirve yaptýðý bir zaman diliminde, iki binli yýllarýn baþlarýnda kuruluþunu ilan etti ve "adalet" ve "kalkýnma" sembolleriyle her iki kesimde bu derin kaygýlarýn giderileceði duygusunu uyandýrdý ve desteklerini arkasýna aldý. Ýktidarýn ilk on yýlýnda her iki kesimin kaygýlarýnýn giderilmesine yönelik baþ döndürücü adýmlar atýldý. Sonra, bir gazete yazýsýna sýðmayacak çeþitli nedenlerle Adalet ve Kalkýnma hamlesi sürdürülemedi ve mevcudu koruma güdüsü iktidarýn tutumuna egemen oldu. Tarihi bir realitedir, mevcudu korumanýn derdine düþen de kaybeder.
Öte yandan CHP, halkýn iki kesiminin deðiþmez kaygýlarýný depreþtiren Kemalizm ile arasýna mesafe koymaya baþladý veya böyle bir görüntü verdi ve bu seçimde bunun neticesini aldý. Buna karþýlýk Ak parti, kemikleþmiþ Kemalistleri kaygýlandýrmamak adýna onlara sýcak mesajlar verirken, bundan kaygýlanmasý mukadder olan kahir ekseriyeti endiþelendirdi. Genellikle Milliyetçi kesimlerin gönlünü hoþ tutmak adýna söylemlere yansýyan güvenlikçi politikalar da Kürtlerdeki "yuvanýn daðýlmasý endiþesi"ni depreþtirdi.
Oysa birer sabite gibi dayatýlmýþ olsalar da Kemalizm ve Milliyetçilik bu topraklarýn deðiþmezi deðildir. Onlarla arasýna mesafe koyan bir siyasi hareket her zaman kazanýr.