Kemalizmi ‘kovmak’ - Kemalizm’i ‘uğurlamak’

Garip bir çağda yaşıyoruz.

Ne sıfırı tüketmiş olan eski hergeleler Târih Sahnesi’ni tam olarak terk edebildiler ne de yenileri gelip tam olarak Sahne’deki yerlerini alabildiler. Çünki “sol”daki hergelelerden bir kısmı çıkarken “sağ” kapıya hamle etdi, “sağ”dakilerin bir kısmı da dolanıp “sol”dan içeri girmeye debeleniyor.

Erbâbı bilir ki o kapılar dardır. Bu kadar veled-i zinânın tehâcümüne uğrayınca da ortalık ana-baba gününe döndü.

Şimdi biz, paraları ancak galeri bileti alarak oyunu ayakda seyretmeye yeten züğürd takımı, yeni “artizler”in bir sonraki perdeyi oynamasını beklerken isterseniz kısaca şimdiye kadar olanlara bir göz atalım:

20. Yy. bir bakıma önce ilahlaştırılan ve sonra da yerin dibine batırılarak en kaba sövgülerle defedilen liderlerin yüzyılıdır: Lenin, Stalin, Hitler, Mussolini, Peron, İdi Amin, Marcos, Tito, Amiral Horty, Mao, Nâsır, Ho... Daha sayalım mı?

Peki, yeterse burada keselim...

Şimdi herkes içinden samîmiyetle şu sorunun cevâbını versin:

Yukarıda saydığım şu bir alay isimden kimin nerede ne zaman hüküm sürdüğünü biliyor musunuz?

Meselâ Amiral Horty’nin kim olduğunu bilenler parmak kaldırsın!

Yâhû, ilaç için tek bir kişi de mi yok?

Oysa bir zamanlar bir baş işâretiyle binlerce, hattâ onbinlerce kişinin kurşuna dizilmesini “sağ”layabilirlerdi.

Bugün ya hiç anılmayan ya da lânetle anılan bu liderlerden önemlice bir bölümü kendi öğretisini de berâberinde getirmişdir:

Stalinizm, Leninizim, Nâsırizm, Peronizm, Hitlerizim (Nazizm) vs. gibi...

Şimdi bir de kendimize bakalım:

Bizim 20. Yy.’da yetiştirdiğimiz büyük liderin adı Mustafa Kemâl Atatürk ve o liderin öğretisi, yâhut onun ihtiyârı dışında öğreti hâline sokulan fikriyâtı ise Kemalizm yâhut Atatürkçülük.

Bizler, hangi kavimden gelirsek gelelim TÜRK MİLLETİ’ni oluşturan ferdlerin ezici çoğunluğu olarak bugün Atatürk’e lânet etmiyoruz. Tam tersine, fikirlerinden bâzılarını yâhut çoğunu bizzat benimsemesek bile, Atatürk’e saygı gösteriyoruz. Hattâ onunla aramıza giren yılların sayısı arttıkça bu saygının büyüdüğünü bile tesbît ediyoruz.

Kemalizm Büyük Fransız İhtilâli’nin özbeöz evlâdıdır ve bizim “ümmet” hâlinden “millet” hâline geçmemizdeki itici güçdür.

“Altı Ok”da ifâdesini bulan, kısmî olarak zâten geçici ve en az biri de (devletçilik) ferâgat edilebilir payandalarını bir yana bırakırsak Kemalizm’in iki “vazgeçilmez”  ilkesi vardır:

- Hâkimiyet-i Milliye

- İstiklâl-i Tâm

Biz bu iki ilkeye sarılarak “millet”  olduk!

Bugün Avrupa’da örgütlenerek tek bir topluluk hâline gelmeyi amaçlayan milletler bu haklarından vazgeçmeye başladılarsa bu, onların artık “millet ötesi” bir konuma geçme hedefine yönelmiş olmalarındandır.

Eğer bütün belirtiler yanıltıcı değilse Türkiye de -çok uzun olmayacak bir gelecekde- aynı yolun yolcusudur.

Peki, bu Kemalizm’e ihânet değil mi?

Bence değil.

Çünki yukarıda bir bölümünü zikretdiğim “izm”lerin aksine “Kemalizm” Türk Milleti tarafından “lânetle” kovulmakda değil, “saygıyla” Târih Sahnesi’nin dışına uğurlanmaktadır.

Tıpkı umur-erkân, gün-devran görmüş şanlı şerefli bir yüksek memur gibi vekarla!

Kemalizm görevini öylesine mükemmelen yerine getirmişdir ki bizim yobazlarımız bile meselâ Mısır’ın, Pâkistan’ın, İran’ın yobazlarından daha “kaliteli”dirler!

Evet, Kemalizm bugün, kendisine karşı gereken bütün sevgi ve saygı gösterilmek kaydıyla artık “aktif” görevinden uğurlanarak bir bakıma “emekli”ye ayrılıyor!

Öyle sanıyorum ki bedenden ayrı bir rûh olsaydı Atatürk’ün Rûhu da bundan şâdolurdu.

Çünki Türk Toplumu’nun “Kemalizm”i aşması zâten “Kemalizm”in gereği ve amacıydı!

Atatürk’e gelince Yüce Önder “Beni hatırlayınız!” demişdi.

Her zaman saygıyla hatırlayacağımızdan hiç şübhem yok!

Kaldı ki Doğu Türk Devletleri ve öbür İslâm ülkeleri açısından Kemalizm daha uzun yıllar Türkiye’nin en önemli “ihraç ürünü” olmaya devâm edecekdir!                                            

 

***

Bu yazı 1992 Martı’nda kaleme alınmış ilk olarak “Türkiye Günlüğü”nde yayınlanmışdır.

Biraz kısaltdım.