Sonuçlar üzerinden konuþmak ya da sonuçlarla mücadele etmek çoðu zaman anlamsýz ve nafile bir çabadýr. Nedenleri kavramadan sonuçlara dair ne yaptýðýnýzýn ve ne söylediðinizin deðeri yoktur.
Türkiye’de herkesin bir ucundan çekiþtirip tarif ettiði bir sorun var. Güneydoðu sorunu, Kürt sorunu, bölücü terör gibi farklý baþlýklar altýnda konuþtuðumuz sorunla ilgili en büyük açmaz, tam da burada.
Kendisini Marksist olarak tanýmlayan, yorum açýsýndan daha çok Stalinist sayabileceðimiz bir örgütün, nasýl olup da ayrýlýkçý/ulusalcý bir tezi öne çýkarýp þekillendiði, arkasýnda nasýl bir güçler dengesi olduðu üzerinde neredeyse hiç kafa yormamýþ sayýlýrýz. Mesela böyle bir örgütün ortaya çýkýþýnda, bir Ýnönü icadý olarak Kemalizmin yeniden yorumlanmasýnýn rolünü de konuþmuþ sayýlmayýz. Hele 27 Mayýs 1960 darbesi ve sonrasýnda ortaya çýkan geliþmelerle baðýný kurmak aklýmýzdan bile geçmez.
Elbette istisnalarý bir kenara býrakarak konuþuyoruz. 27 Mayýs darbesini sýradan bir asker öfkesi olarak görenler, darbe sonrasý Türkiye’de siyasetin ve zihinlerin nasýl parçalandýðýný dikkate almýyor muhtemelen. Oysa 1960’a kadar bir þekilde CHP ve ondan kopup taþradaki cýlýz burjuvazinin sesi olarak örgütlenen Demokrat Parti’nin çatýsý altýnda siyaseten ‘bütünlük’ten söz edilebilir.
27 Mayýs, din, devlet, millet ve bunlar etrafýndaki neredeyse tüm kavramlarý ve elbette siyasi merkezi parçalayan sonuçlarýyla konuþulmalý. Diðer siyasi akýmlarda olduðu üzere Kürt siyasi hareketinin, özellikle de ayrýlýkçý tezi savunan PKK’nýn tarihi bu dönem itibarýyla yeniden okunmalý.
1960 öncesinde yoðrulan ve darbenin zihin mimarlarýnýn öncelikle ele aldýðý baþlýklardan birisinin ‘Aðalýða son verilmesi, gerekirse doðu ve batý arasýnda insan mübadelesi yapýlmasý’ þeklinde ifade edilmesi dikkate deðer. (Anýlar, Sorular, Sorumlular, Orhan Erkanlý, s.17-18) Hele de Kürtlerin önemli isimlerinin 27 Mayýs sürecinde Sivas Kampý’nda toplanmasý, bu tabloda çok daha manidar sayýlmalý.
Cumhuriyetin kurucu ideolojisi ve onun arka planýndaki güçlerin; PKK’yý ortaya çýkaran atmosferin en hafif ifadesiyle ‘zihinsel hamisi’ olduðu, diðer Kürt siyasi hareketlerinin bizzat örgüt eliyle boðulmasýna müsamaha gösterdiði, bu durumun az önce aktardýðým ‘Aðalýða son verilmesi’ tezi ve Sivas Kampý pratiðiyle ilgisi, hala bakir bir tartýþma olarak karþýmýzda duruyor.
PKK, sýradan bir terör örgütü gibi deðil, adeta bir dönüþtürücü olarak yoluna devam ederken, Kemalizmin ‘modern olsun, bizden olsun’ þefkatini hem arkasýnda hissetti. Böyle bir sürecin ayný zamanda dýþ dinamiklerle beslendiðini de unutmayalým.
Bunlarýn, çok ama çok geç kalmýþ tartýþmalar olduðunu düþünenler olabilir. Esasen haksýz da deðiller. Ancak yakýn coðrafyamýzýn tümüyle yeniden þekillendiði, IÞÝD (Irak ve Þam Ýslam Devleti) örneðinde olduðu gibi, sürpriz (!) çýkýþlarýn beklenmedik sonuçlar ürettiði bir dönemde; sonuçlarla kavga ederken, hiç olmazsa nedenleri ve süreci hatýrlamak yararlý olabilir.
Sonuçlar derken, bir baþka sorunun da cevabý aranýyor hala coðrafyamýzda. Önemli bir bölümü siyasi sýnýrlarýmýz içinde yaþayan Kürtlerin, siyaseten hamisi kim olacak? Ayrýlýkçý hareketin ‘Kürtler kendi kendisinin patronu olacaktýr’ gibi trübünlere yönelik sloganlarýný bir kenara býrakýrsak, bu sorunun cevap seçeneklerinde ikinci bir þýk olmadýðýný pekala biliyoruz.
Biliyoruz da, bazen Türkiye bunun ne kadar farkýnda ve de az önce sadece baþlýklarýna dokunduðumuz süreci nasýl okuyor, iþte onu bilmiyoruz. Sahi, bu yolda refik olarak 27 Mayýs’ýn ve elbette Kemalizmin öz çocuðu olan bir yapýyý mý tercih ediyoruz? Cevabýmýz hayýrsa, onun terör perdesi altýnda gerçekleþtirdiði dönüþüme karþý biz ne söylüyoruz?
Konuþalým.