Kenardan Eksene: Muharrem Günleri...

Önce girmek gerek içeri...  Keşmirli kadın velilerden Leyla Vekyeni, yol aldığı manevi süreçlere Üstadının şu cümlesiyle başladığını söyler: ‘Gir... Dışarıdan, en içteki kısma gir...’

İçerisi... Evin içindekiler. Vahyin içindekiler. Hakiki Sevginin ve İyiliğin odağındakiler... Kainatın Sevgilisine Sevgili olanlar. Nuh’un Gemisine benzeyenler. İçeri hep daha içeri taşıyanlar... Onlar Ehli Beyt’tir...

Onlar; bizi kenardan eksene, taşradan asitaneye, uzaktan yakına çağırır ve taşırlar. Su gibidir Ehli Beyt, temizdir ve temizler de kendisine el uzatanı. Onların tertemiz sevgisi keramettir, hediyedir, bağışlanmadır hepimize. Onlar sürdükleri hayatları boyunca, ilmin, güzel ahlakın, cömertliğin, güzel aksan ve hitabetin, cesaretin ve sevginin timsali olmuşlardır.   

Hicri Yılbaşı Muharrem ayı ile başlar bizde. İnsanlık tarihinin pek çok önemli miladının da yazıldığı Muharrem, Hicreti olduğu kadar Ehli Beyt’i ve 10. gün yaşanan Kerbela faciasını da hatırlatır bize...

***

Sevgili Peygamberimizin (s) ‘Cennetin genç efendileridir’ dediği torunları, ‘Arşın güzel küpeleri’, ‘reyhanlarım’ diyerek sevip kokladığı Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in şahadetleriyle vuku bulan akıbetleri hakkında matemle olduğu kadar ibretle düşünmemiz de gerekiyor. Çünkü maalesef her iki can paresine de siyaset, makam, mevki, zenginlik, hükümranlık adına kıyılmıştır. Üstelik dışarıdan hücum eden ehli küffar değildir bu melun cinayetleri işleyenler. Hz. Hüseyin’in başını vurmaya yeltenenler bir yandan da ‘vallahi biz Resulü bu başı defalarca kere öperken gördük’ diyorlardı. Hz. Hüseyin ile birlikte 72 kişi acımasızca katledilirken Kerbela’da, geriye Hz. Hüseyin’in kız kardeşi Hz. Zeynep, oğlu Zeynelabidin, bir kaç kız daha kalmıştı... Bütün ailesi kundaktaki bebekten beli bükük ihtiyara kadar gözleri önünde kırılmıştı Hz. Zeynep’in... Onun tanıklığı olmasaydı, isyanı, itirazı ve güçlü hitabeti olmasaydı şayet... Belki de Evlad-ı Resul’ün yaşadıkları zalim iktidarlar tarafından unutturulacaktı... Ama onun bu çok zorlu ve belki de tahammüller ötesi dirayetli duruşu hürmetine, insanlık, hakikatleri öğrendi...

Hz. Zeynelabidin Kerbela Günü hasta olduğundan, Halası Hz. Zeynep katiller çadıra girdiğinde önlerine atılmış, yerde yatan küçük yeğeninin üstüne kapanarak onun da diğerleri gibi vurulmasına engel olmuştu. Onlar, Hala ve Yeğen, çok ağladılar dünya günleri boyunca. Hz. Zeynelabidin’in Şam’daki Ulu Camii’de, yiğitler yiğidi babası Hz. Hüseyin’in, kesik başının konduğu mişkatın önünde, hıçkıra hıçkıra ağlayışları, bugün tüm Müminlerin de iştirak ettiği içli bir ağlayıştır. Suriyemizde bugün yaşanan insanlık dramı da sanki Kerbela’nın devamı gibi, insanlar aç ve susuz, çocuklar gözlerimiz önünde kavruluyor. Irak’ta her gün aldığımız ölüm ve infilak haberleri de keza... Kerbela civarındaki coğrafya hala kan ağlıyor... Halbuki Ümmet Hz. Hüseyin’in şahadetinden alacağı ibretlerle, cana kıyma ve can yakma konusunda olabildiğince titiz bir bilince ve temiz bir akla sahip olabilmeliydi... Heyhat...

Bugün aynı Kıbleye dönen insanların birbirlerini hiç dinlemeden ve gözlerinin yaşına bile bakmadan kıyasıya zemmetmeleri, itham etmeleri, aralarına ölümcül nifaklar koymaları insanın kanını donduruyor. İçeri bir türlü giremiyoruz işte. Bu sevgisizlik bu tahammülsüzlük ve bu ihtirasla nasıl gireceğiz içeri?