Kendi gazetecilerimize ne zaman sahip çıkacağız?

Batı’nın Anadolu’yu işgaline zemin hazırlamak için, Suriye’deki Müslümanlara yardım götüren MİT TIR’larına ait gizli kalması gereken bilgileri yayımlayan Can Dündar’ın davasına geçtiğimiz Cuma günü devam edildi.

Dündar, yoldaşlarının katlettiği Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın adı verilen İstanbul Çağlayan’daki adliyeye güruhuyla birlikte ‘show’ yapmak için geldiğinde kendilerini, meslekleri sadece ve sadece gazetecilik olan arkadaşlarımız karşıladı. Arkadaşlarımız gazeteci olmanın gereği olan soru sorma ve haber takibi için şirret güruha yaklaştıklarında saldırıya uğradılar.

Gazetemizin haber editörlerinden Kemal Gümüş, Sabah Gazetesi muhabiri Dilek Yaman ve yine Sabah’tan Nazif Okumuş’a, ihanetin odağı haline gelen Cumhuriyet Gazetesi’nin editörlerinden Murat Sabuncu ve “küçük Cumhuriyet” diyebileceğimiz Birgün’ün yazarlarından Erk Acarer yumruklu saldırı düzenledi. Saldırı neticesinde Dilek Yaman omzundan darp aldı ve saldırı doktor raporuyla belgelendi.

Kendi sıfatlarına hafiften yan bakıldığında “işkence, insan onuru” diye böğüren bu güruh, kadın muhabirin de aralarında olduğu gazetecilere “basın özgürlüğü, gazetecilik” demeden tekme tokat saldırabiliyor. Şirretliğin ve çirkefliğin dibindeki bu gürühun hedef gösterme ve linç etmekteki maharetlerini biliyoruz.

28 Şubat döneminde manşetlerden linç ettikleri Merve Kavakçı’nın evinin önüne ilkokul çocuklarını götürüp ‘protesto’ ettirmekten, Müslüman Anadolu’nun evlatları hakkında yaptıkları yalan dolan haberlerle zindanlara girmesine sebep olan bu şirret ve çirkef güruh daha eski suçlarının hesabını vermeden yeni suçlar işliyorlar. Sabıkaları kabarıyor ama yine de suç işlemeye devam ediyorlar. Niye? Bizim yüzümüzden; zamanında bu şirret ve çirkef güruha hakettikleri müdahaleler yapılsaydı, gerekli tepkiler gösterilseydi şimdi hadlerine miydi Müslüman Anadolu halkına çemkirmeleri.

Dilek Yaman kardeşimize yapılan saldırı sonrası bizim medyada kaç tane haber yapıldı, kaç tane köşe yazısı yazıldı? Meslek kuruluşlarından tutun da sivil toplum kuruluşlarına kadar hangisi bir açıklama yaptı? Toplasan bir elin parmaklarını geçmez herhalde.

Batılı diplomatların kendi gazetecilerine sahip çıkmalarına kızmanın bir anlamı yok. Demek ki onlar için vefa İstanbul’da bir semt adı değil...

Tayyar Tercan

28 Şubat’ın peşini bırakmadığı isimlerden biri de gazeteci Tayyar Tercan’dır. Hâlen süren davaları sebebiyle vatana hasrette... O, Batı’nın Anadolu topraklarını işgal etmesin diye verdiği mücadele neticesinde zindanlarda ömür geçirirken Batı’nın gazeteci görünümlü ajanlı bu topraklarda kahraman gibi geziniyor.

Yaptığı yeniden yargılama basşvurusu işkence raporuna rağmen reddedilen Tercan vatan hasrette adalet bekliyor!..

Yazıyı gazeteye gönderdikten sonra Vefa semtine gidip bir kendime bir de Tayyar Tercan şahsında tüm 28 Şubat mağdurlarına bir boza söyleyeceğim; bizim buralarda vefa bir semt adıdır!