Kendi içinde birliði saðlayamayanlar düþmanla nasýl savaþýr?

Çeþitli grup, cemaat, tarikat veya mezhepler halinde bir topluluk düþünelim..

Normal olan budur..

Bir de, bir toplumu teþkil eden insanlarýn dünyaya bakýþ ve kavrayýþlarýnýn, zevklerinin, karakter farklýlýklarýnýn ortadan kaldýrýlýp, bütün insanlarýn tek tip bir eðilim içinde olmalarýný, ayný tüfeðin namlusundan atýlacak tek tip mermi gibi olmasýnýn sonuçlarýný düþünelim..

Her insan toplumunun deðil, hattâ her ferdin ve ruhî eðilimleri, huy ve karakter yapýlarý, duygu dünyalarý , heyecanlarý, tefekkür tarzlarý, -milyarlarca insanýn parmak izi farklýlýðýnda olduðu gibi- farklý farklýdýr ve tek tip insanlardan oluþan toplum modellerinin nelere mal olduðu tarih boyunca acý tecrübelerle denenmiþtir..

Tek tip bir toplumu, herkesin kendi belirledikleri dayattýklarý ölçüler içinde yaþamasý ancak diktatörler isteyebilir.

Birinci Dünya Savaþý sonundaki yeni dünya dengeleri karþýsýnda, Almanya'da Adolf Hitler'in, Rusya'da Stalin'in, Ýtalya'da Mussolini'nin, Ýspanya'da Franco'nun ve bizde de Kemalistlerin, 'kurþun asker' þeklinde tek tip bir toplum modeli oluþturmayý hedefleyen 'toplum mühendisliði' çabalarýnýn; Ýkinci Dünya Savaþý'ndan sonra da Mao Çini'nde, Pol Pot Kamboçya'sýnda, Castro Küba'sýnda denendiðini hatýrlayabiliriz.. Son 50-60 yýlda ise, Kaddafi Libya'sýnda ve Saddam Irak'ýnda ve (Baba-Oðul) Esed Suriyesi'nde ve bir ara, Güney Yemen'de kurulan Marksist rejim uygulamalarýnda da 'tek tip toplumlar' oluþturulmasýnýn denendiðini ve hepsinin de tamamen veya kýsmen çöktüðünü göz önüne getirebiliriz..

*

Elbette, 1850'lerde Mihail Bakunin gibi anarþist Rus filozoflarýnýn hayaline göre, 'hiçbir kuralýn olmadýðý, anarþik bir toplum düzeni' de oluþturulmak istenmiþ, ama, bu, her türlü düzen ve kuralý reddeden 'nihilist' bir anlayýþýn kurulabilmesi için de, bir takým kurallar konulmasýnýn kaçýnýlmazlýðý kýsa zamanda anlaþýlmýþtý.

*

Bu konuya deðinmek neden mi gerekti?

Ýslâm da beþer/ insan için, vazolunmuþ bir sosyal hayat sistemidir.

Sadece, 'ferden veya cemian ibadetler, dualar yapýlan bir âyin sistemi' deðil; evet, bütün insanlýða, 'sadece Allah'a ibadet edilmesini, insan hayatýna þekil vermeye kalkýþan baþka her türlü inanç veya düþünce sistemlerine 'Lâ!' /Hayýr!' denilmesini, hayata þekil vermeye kalkýþan ve ilâhlýða soyunan her türlü güç ve inançlara 'Lâ ilâhe illallah..' (Allah'tan baþka hiçbir ilâh yoktur!) ölçüsünü, bir özgürlük manifestosu halinde ortaya koyan ve buna inanmak için kimseyi zorlamayan bir inanç ve hayat sistemidir bizim dinimiz...

*

Ama, Kur'an-ý Kerîm'in emirlerinin Hz. Peygamber (S) tarafýndan yorumlanýþý ve O'ndan aktarýlan uygulama/sünnet ve hadislerin, görüþlerin de, daha sonraki büyük âlimler /(ulemâ) tarafýndan yorumlandýðý, farklý tefsirler yapýldýðý da bir gerçektir.

Müslümanlarýn büyük ekseriyetince 'Büyük Ýmam (Ýmâm-ý Âzam) olarak kabul edilen Ebû Hanife'nin de önceki yorumlara, yeni yorumlar /tefsirler yaparken, itirazlarla karþýlaþýnca, önceki müfessirleri kastederek, 'Onlar insandý, biz de insanýz..' diye yeni yorumlar yaptýðý bilinir..

Kezâ, Ýmam Þâfîî'nin de Medine'den Mýsýr'a gittiðinde, oradaki sosyal çevrenin farklarý karþýsýnda, Medine'deki bazý fetvâ ve yorumlarýnýn Medine'ye göre olduðunu belirtip, Mýsýr'da yeni fetvâlar verdiði ve yeni tefsirler /yorumlar yaptýðý' bilinmektedir..

Kezâ, bugün de mevcut ve küçük gruplarca kabul edilmiþ olan Malikîlik ve Hanbelîlik mmezheplerininimamlarý olan Ýmam Mâlik'in ve Ahmed bin Hanbel'in yaptýðý farklý yorumlar da, temelde farklý olmayan, asýl istikamette gidilecek yol konusunda deðil, belki ara sokak farklýlýklarýnýn ortaya çýkardýðý bir durumdur. Hattâ, bugün baðlýsý kalmayan daha baþka mezheplerin büyük âlimlerinin olduðu da bilinmektedir..

Ve bu ana cadde etrafýndaki ara yollar farklýlýðýna raðmen, bu mezhepler/ (gidilen yollar), kýsaca 'Ehl-i Sünnet' olarak isimlendirilir.. Ama, bugün, Fas'tan Endonezya'ya kadar Müslüman coðrafyalarýndaki 'Ehl-i Sünnet' toplumlarýnda bile birbirlerini yadýrgayan çok farklý uygulamalar vardýr, ama, bu durum, onlarý yine de ayný ana cadde etrafýnda tutmaktadýr.

Yanî, temel kurallar korunmasý þartýyla, tek tip düþünmek veya, 'kurþun asker' hedeflenmiyor, insanýn aklýný, iradesini devre dýþý býrakmayan geniþ bir alan var.

*

Ama, bu genel tablonun dýþýnda, Ýslam tarihinin ilk döneminde, Hulefa'y-ý Râþidiyn (4 Büyük Halifeler) döneminden sonra ortaya çýkan ihtilaflarýn neticesi olarak ve özellikle de Hz. Ali taraftarlýðý / (þiasý) adýna ortaya çýkan bir diðer akým daha vardýr ki, 'Ehl-i Sünnet'in bu kesime bakýþýnýn ölçüsü, 'Allah'a, Kur'an'a ve Peygamber'e inanan, Ehl-i Kýble olan, Þehadet kelimesini getirenler tekfir edilemez' kuralý varken; bugün bu ölçüye riayet edilmeksizin, Müslümanlarýn bütün enerjilerini iç sürtünmelerde harcamalarý yolundaki bir dar görüþlülük veya dýþ tahriklerle daha bir körüklenmektedir.

Ve, 2 milyara yakýn dünya Müslümanlarý içinde, 1,5 milyardan fazlasýný teþkil eden büyük kitle bugün, hele de son 100 yýldýr tamamen baþsýzdýr.. Kendisini Hz. Peygamber'in ümmetinden olduðunu dünyaya her zaman ve mekânda, hattâ 'Ezân-ý Muhammedî' ile devamlý ilân eden büyük kitle , maalesef , baþsýz durumdadýr ve bugünkü dünya düzeni içindeki periþanlýklarýmýzýn temelinde

bu büyük noksanlýðýmýz vardýr.

Bu günkü dünya güçler dengesi arenasýnda eðer varlýðýmýzý korumak ve bütün güçlerimizi, hakkýmýzý korumak için ortaya koymak istiyorsak, bu iç ihtilafý, emperyal güçlerin iþine gelmeyecek þekilde, adalet ve insaf ölçüleri içinde ele almamýz, halletmemiz gerekmektedir..

*

Ve, ayak sesleri giderek yükselen bir Dünya Savaþý ile karþýlaþýrsak, emperyal-þeytanî güçler, hiç birimizin mezhebine-meþrebine bakmadan, hepimize karþý bir topyekûn imhâ hareketine giriþecek ve o zaman, ancak, 'Kelime-i Þehadet'i telaffuz edenlere el uzatmak ve onlarýn uzanan ellerini tutmak gerektiðinin deðerini anlayabileceðiz.. Bugün Filistin ve Lübnan'da olanlar, bunun iþaret ve ihtarýný vermektedir hepimize..

*