Kendimi anlatmak...

1969'dan beri yazýyorum.

Yeniden Milli Mücadele'de yazdým.

Bayrak'ta yazdým. 

Pýnar dergisinde,Türk Edebiyatý'nda yazdým.

31 yýldýr Altýnoluk dergisinin yayýn yönetmenliðini yapýyorum. Her ay yazýyorum, kapak gündeminin belirlenmesine katký sunuyorum.

10 yýl Yeni Þafak'ta yazdým.

Bugün'de yazdým.

Aksiyon'da yazdým.

Star'da yazýyorum.

Yüzlerce mülakat verdim.

Televizyon programlarýna katýldým.

28 Þubat günlerinde Kanal 7'de “Günün yorumu”nda konuþtum.

Burç FM'de yorum yaptým.

Halen Erkam Radyo'da her sabah “Medya ve Gündem Analizi” programýnda gündemi yorumluyorum.

Anadolu'da, Avrupa'da binlerce konferans verdim.

Türkiye'nin sancýlý yýllarý bunlar. “Sistem Sancýsý” diye kitaplaþtýrdým ben bu döneme bakýþýmý. Tek Parti dönemi dahildir bu sancý sürecine. Sancýnýn ana ekseni Din - Devlet - toplum iliþkisinde dengeyi bulamamaktýr ve bu sancýdan en büyük pay, bu ülkenin dindar toplum kesimlerine düþmüþtür. 

Bu sistem sancýsýný, daha Ýmam Hatip yýllarýmda gördüðümü ve ona karþý ne yapýlabileceði üzerinde düþündüðümü, o yýllardan beri beni tanýyanlar bilir.

Bütün bu yazý - konferans vs. hayatýmda çabalarýmýn hem içerde hem küresel çapta “Müslümanýn - milletin hukukunu savunmak” ve sistem sancýsýnýn izalesi için çaba göstermek olduðunu yine bana bütüncül olarak bakanlar görecektir.

Siyasetle içine girerek ilgilenmedim. Ama “Sistem sancýsý” üzerine kafa yorup, bu sancýnýn dindirilmesi gibi bir misyonu benimseyen kiþinin kendisini siyasetten tecrit etmesi mümkün mü? Tabii ki siyaseti yazdým, konuþtum. Ama bir yaným hep, Ýslam'ýn deðerler dünyasýnýn topluma taþýnmasý derdi oldu.

Siyaset yazarken, hassasiyetim hiç þüphesiz “Bizim sesimiz” dediðimiz çizgilerin desteklenmesine büyümesine, saðlýklý geliþmesine katký çerçevesinde oldu.

Ben bu iliþkiyi, iki boyutta gördüm hep.

- Destek.

- Murakabe.

Desteði de murakabeyi de, pozitif bir iliþki, bir katký iliþkisi olarak gördüm. Ýliþkiyi “mutlak destek” boyutunda görenler zaman zaman yadýrgadýlar. Tepkilere alýþkýnýz. Tepkiler siyasetçilerden geldi, amigolardan geldi. Bir siyasetçi bir gün aradý, “Sizin yazýlarýnýz partinin derinliklerine ulaþýyor, insanlar etkileniyor, daha sýnýrlý eleþtirseniz” dedi. Eleþtiri için eleþtirmedim hiçbir zaman. Ayrýca, kendi dünyamýn siyasi hareketlerine hep ölçülü ve kendi kendimi tashih ediyormuþ gibi bir hassasiyetle eleþtiriler yönelttim. Sonra, birçok siyasetçinin, zaman içinde eleþtirilen çizgiye geldiðini de gördüm.

Ben siyasetçilerin, eleþtirilerden bile yararlanmalarý gerektiðini düþünürüm ve bana göre, yanlýþ yapmaktan kaçýnan siyasetçiler, eleþtirilerden de yararlanýrlar.

Ne diyeyim, Ahmet Taþgetiren'i anlatmaktan, yani kendimi anlatmak zorunda kalmaktan haya ediyorum. Böyle bir yazýyý, “Yani Ahmet Abi, hocam, buna neden ihtiyaç hissediyorsunuz ki” diye soracak pek çok insan bulunduðunu da biliyorum. Ama bir süredir, bunca zaman içinde nerelerde dolaþtýklarý bilinmeyen ve bugün hasbelkader Ak Parti'nin orasýna burasýna sývanmaya çalýþan insanlarýn, bulduklarý her platformda, üstelik “islamcýlar” diye toptancý bir tanýmlamayla bir grup insanla ilgili tezvirat ürettiklerini görüyorum. Bu tezvirat Ahmet Taþgetiren'i de hedef alýyor. Bazýlarý, benim de zaman zaman rica - minnet davet edildiðim TV ekranlarýndan Ethem Sancak'a seslenip “Niye hala Star'da yazdýrýyorsun ki” diye soruyor. Sosyal medya diye bir çamur deryasý var zaten, oranýn trolleri dolu dizgin.

Sormak geliyor içimden:

Abdullah Gül'ün hukukunu Abdullah Gül mü savunmak zorunda kalmalýydý?

Ahmet Davutoðlu'nun hukukunu Davutoðlu mu savunmak zorunda kalmalýydý?

Burada bir dünya insan sayarým, hepsi saldýrýya hedef.

Dostluk – kardeþlik hukuku ile anlatmakta zorlanýyorum, bari þöyle diyeyim:

Referandum ortamýnda bunlar, saf bozucu bir misyonun uzantýsý olmasýnlar...