Kendin oldukça kendin çözersin

'Açýlým’ýn dilimize yerleþtiði günleri hatýrlayýn.
Bir özgüven patlamasý yaþýyorduk... 

Demokratik açýlýmý Kürt açýlýmý izliyor, arkasýndan Alevi açýlýmý geliyordu.

Sadece sosyal ve siyasala alanda deðil, bakanlýklarda, kurumlarda da açýlýmlardan açýlým beðeniliyordu.

Cümle biçiminden bunlarý önemsizleþtirdiðim anlaþýlmasýn.

Aksine, ‘vatandaþ odaklý’ hizmet ve hükümet anlayýþý ancak alkýþlanýr.

Anlaþýlacaðý gibi ‘ama’ ile devam edecek yazý...

Açýlým gerekli, gecikmiþ ve kaçýnýlmazdý...

Çünkü ‘uzun yýllar kapalý kalmýþ’ sorunlar kabýný patlatmadan açýlmak zorundaydý.

Bunun için gereken temel iki þart oluþmuþtu;

Sorunlarla yüzleþmeye hazýr olma özgüveni;

Çözme cesareti...

Ve Pandora’nýn kutularý açýldý...

Sonra bir þey fark edildi;

‘Nasýl çözeceðimizi’ çok da bilmiyorduk.

Dünyadan örnekler üzerinde çalýþýldý.

Sorunlarýn benzerleri arandý. Örneðin Ýngiltere’nin IRA, Ýspanya’nýn Bask sorunu resmi heyetlerle ‘yerinde’ incelendi, tartýþýldý.

O süreçte bir þey daha fark edildi;

Dünyadaki örneklerle bizimkilerin benzeyip benzemediðini ölçecek ölçütlerimiz de yoktu...

Çünkü bu örnekler üzerinde çalýþmýþ, benzerliklerini deðerlendirebilecek veya yeni yol önerebilecek uzmanlarýmýz da!..

‘Bilmiyorsak bilene soralým’ anlayýþý burada devreye girdi.

Bilenlere soruldu.

Arabulucular, ‘üçüncü göz’ler devreye girdi...

Amerikalýlar, Ýngilizler...

Kandil’de, Habur’da, Oslo’da ve daha bilmediðimiz birçok yerde gizli-açýk birçok görüþmeler yapýldý.

Bu süreçte önce ‘diðer örnekler bize benzemiyor’u öðrendik...

Ardýndan ‘sokma akýlla yürümediðini’...

Bedelini de en kolay harcadýðýmýz þeyle, canla ödedik!

Bütün açýlýmlar bir yerde kilitlenebilirdi...

Ama ‘özgüven’ ve ‘irade’ vardý, devam edildi...

Allah sevdiði kuluna önce kaybettirip sonra buldururmuþ ya;

‘Aklýmýz’ baþýmýza geldi!

“Birbirimizi en iyi biz biliriz, kendi sorunumuzu kendi aklýmýzla kendimiz çözelim”e geldik...

Bu önemli bir aþamaydý ve baþarýyla ikinci aþamaya geçildi;

‘Açýlým’dan ‘çözüm’e...

Türkiye þimdi kendi sorunlarýna kendi çözümlerini üretme çabasýnda.

Ne var ki özgüvenini yeni yeni geri kazanmayla paralel yürüyor bu süreç.

Türkiye’nin özgüveni büyük ölçüde güçlü geçmiþine dayanýyor; bugünkü zihni ve kurumsal yapýsý ise bu özgüveni henüz tam destekleyebiliyor deðil.

Resmi kurumlarýn, siyasal sosyal ve ekonomik yapýlarýn, entelektüel birikimin ‘sorun çözme’ hazýrlýðýnýn olmamasý büyük etken bunda.

O yüzden zaman zaman ‘korku siyaseti’ galip gelebiliyor, çözümü sýkýþtýrabiliyor...

Ancak her þeye raðmen demokratikleþme, terörün bitirilmesi ve Alevi vatandaþlarýn sorunlarýnýn çözülmesinde önemli bir eþikteyiz.

Siyasi iktidar çözüm süreçlerini ‘devlet politikasý’ haline getirdi, bu önemli.

Devam eden bir ‘devlet iradesi’ var, bu da önemli.

Türkiye sorunlarýyla yüzleþtikçe çözüm üretmeyi öðreniyor ve bu süreçte ‘kendini’ tanýyor, sýnýyor...

Ve giderek daha çok ‘kendi’ oluyor...

Kendi oldukça da daha sistematik sorun çözme yeteneðine kavuþmaya baþlýyor.

Herkesi ‘aynýlaþtýran’ anlayýþtan ‘kendileþtiren’ anlayýþa doðru eðilim devam ettikçe kendi sorunlarýmýzý kendimiz çözebileceðiz.