Grup mücadelelerinin son iki haftasýna girildiðinde; Fransa gibi Dünya Þampiyonu bir takýmý-ona hiç yenilmeden-altýna almýþ ve liderliðini sürdüren bir takým; sýrf beraberlik yetiyor diye, oyuna böyle mýzmýz baþlamaz.
Kendi sahanda ve kendi seyircin önünde oynuyorsun, ama devre bittiðinde; cýlýz iki þutundan baþka, yapabildiðin bir þey olmasýn. Bu yakýþýyor mu?
Kontrollu oynamak baþka þey, kötü oynamak bir baþka þey... Ataklarýn uyduruk, pozisyonlarýn kýytýrýk, þutlarýn týngýr-mýngýr... Lider dediðin takým, böyle mi oynar?
***
Burak Yýlmaz’ýn bir kafa þutu dýþýnda, koca bir ilk yarýyý sýfýr etki gücü ile oynayan milli takým; yardýmlaþma, dayanýþma ve organize olma konusunda da büyük bir hayal kýrýklýðý içindeydi. Geleceðine umutla baktýklarýmýz, geçmiþini de sorgulatýr haldeydi. Savunma gurubumuz dýþýnda, güven duygusu veren kimse yoktu...
Aslýnda Ýzlanda da (Çizgiden çýkardýðýmýz top dýþýnda) hiçbir þey yapamadý. Ama ciddi, tutarlý, disiplinli bir takýmýn tüm göstergelerini sahaya yaydýlar. Þansýmýz, onlarýn da pek etkin olmamasýydý.
***
Bizimkiler “Allahýn izniyle maçý berabere bitirelim” modundaydý... Gol atamamak deðil, gol yememek derdindeydi. Lider kalmaya deðil, heder olmamaya kodlanmýþtý. Keyif vermiyordu.
Cengiz Ünder, hem kiþisel oynuyor hem de anlamsýz/etkisiz çok cýlýz þutlar çekiyordu. Soluna pas verse, mutlak gol olacak hayati iki pozisyonu, egoistçe harcýyordu. Hakan Çalhanoðlu ona tepki verdi ama, kendisi de ortada görünmüyordu...
Anlayacaðýnýz, (Finalleri garantilememize raðmen) gururlanacaðým bir milli takým ortada yoktu. Sevincim buruk kaldý.