'Ýnsanýn yaþadýðý deðildir hayat, aslolan hatýrladýðý ve anlatmak için nasýl hatýrladýðýdýr’ diyordu Gabriel Garcia.
Benim, eski kuþak Kürt aydýn ve siyasetçilerden deðerli aðabeyim Canip Yýldýrým’la yaptýðým söyleþi kitabý -Hevsel Bahçesinde Bir Dut Aðacý- bu sözlerle baþlýyordu.
Birbirinden ilginç olay ve hatýralarýn yer aldýðý bu kitapta Canip abi, bana hatýralarýný anlatmýþ, Ermeni kýzý Gülizar’ýn acýklý hikayesinden söz etmiþ ve Gülizar’ý yýllar sonra 1960’larda, Fransa’da gördüðünü söylemiþti:
‘Ýnanýlmaz bir þey oldu bu arada, Paris’te Gulê ile karþýlaþtým. Kürt Hacý Musa Bey’in aþýk olduðu kadýn, anlattý hikayesini. Gulê ben Fransa’dayken yaþýyordu, evine gittim. Kýzý Sorbonne Üniversitesinde coðrafya bölümünde asistandý veya doçentti. Tamamen tesadüf oldu Gulê ile karþýlaþmamýz. Kim beni görüyorsa, diyor ki Türkiye’den bir talebe gelmiþ, Ermeni dostudur filan, onlar da beni buluyor... Gulê hikayesini anlattý bana.. Kaçtýktan sonra Paris’te evleniyor. Bir hayli yaþlýydý, 75’i geçkindi ama hala çok güzel bir kadýndý. Gulê benimle sohbet etmekten büyük zevk aldý, bunu hatýrlýyorum. Kýzý ve damadý ile birlikte oturuyordu.
- Nasýl kaçabilmiþ Musa Bey’den?
Onu bana hiç anlatmadý. Yalnýz Musa Bey’i anlattý. O dedi, bana aþýktý. Kaçmýþ. Liceli Ermeniler, Maraþlý Ermeniler, Erzurumlu Ermeniler, bunlar geleneklerini göreneklerini hiç kaybetmemiþlerdi. Doðu iþi pastýrma yapýyorlardý. Özel raký yapýyorlardý. Bizim þark usulü ud var, keman var, darbuka var.. Seksen yüz kiþilik salonlarda Ermenice þarkýlar söylerlerdi. Benim hatýrým için de Kürtçe þarkýlar söylerlerdi, ama tabi çok az. Nasýl beni severlerdi nasýl beni severlerdi.. (‘Hevsel Bahçesinde Bir Dut Aðacý-Orhan Miroðlu Everest Yay.sayfa:103-104)
Evini basýp kaçýrdýlar
Ermeni kýzý Gülizar’ýn - Kürt anlatýlarýnda Gulê veya Gulo olarak geçer- hikayesi, tehcir öncesi ve sonrasýnda Müslüman olmaya zorlanarak Müslüman erkeklerle-Türk/Kürt- evlenmeye zorlanmýþ yüzlerce Ermeni kadýnýn hikayesinden çok farklý deðildir. Yegane fark, Gülizar’ýn bu evliliðe karþý çýkmasý ve direnmesi, onu kaçýran Hacý Musa Bey’in Abdülhamit’in iki meþrutiyet arasýnda geçen yönetimi sýrasýnda bu kaçýrýlma öyküsünün Ýstanbul’da bir yargýlamaya yol açmasý ve sonradan Abdülhamit tarafýndan affedilse bile, Musa Bey’in ceza almasýdýr. Kaçýrýldýktan ve zorla evlendirildikten sonra mahkeme kararýyla bu zoraki evlilikten kurtulan ilk Ermeni kadýný Gülizar’dýr. Osmanlý topraklarýnda bir Ermeni kadýnýn davacý, bir Kürt Bey’inin de davalý olduðu belki de bir ilk davadýr Muþlu Gülizar’ýn davasý.. Gulê bir Ermeni din adamýnýn yeðenidir, kardeþinin kýzýdýr. Aile Muþ’ta Mirolar olarak bilinir. Hadise Khars olarak bilinen Ermeni köyünde geçer. Musa Bey, 150 adamýyla beraber bu Ermeni ailenin evini basar ve Gulê’yi kaçýrýr. Hacý Musa evli bir adamdýr ve kaçýrdýðý kadýn bir Ermeni’dir. Bu durum aþiret içinde eleþtirilere ve hoþnutsuzluklara yol açar.
Nitekim Kürtler arasýnda Gulê’nin bu acýklý hikayesine sahip çýkýlýr ve adýna stranlar söylenir:
Vayê vayê vayê vayê/
Berf dýbarê tevli bayê
Hacý Musa mýn ne kuje, ez guneme
Tu Kurmanci, ez Fýleme
Ez aþýkê dinê xweme
Tý serê mýn kurký bý guzana
Goþtê mýn býdi ber kelpetana
Ez serê xwe nadeyným ser balgýha mêrê mýsýlmana
Türkçesi: Vay da vay, Rüzgarla birlikte kar yaðýyor/Yazýðým ben Hacý Musa, vurma beni/Sen Kürtsün ben Hýristiyaným, ben dinime aþýðým, saçlarýmý yolsan da, etimi kerpetenle koparsan da/ Müslüman adamýn yastýðýna baþýmý koymam ben.’
Gulê, Bitliste görülen davada hakimin ‘Müslüman mýsýn Ermeni mi’ sorusuna, ‘Kaçýrýldýðým gün ne idiysem evime böyle de dönmek istiyorum’ diye cevap verir. Bu büyük cesaret isteyen bir cevaptýr, ama Gulê bu cesareti kendinden esirgemez. Mahkeme boþanmaya karar verince, Muþlu Ermeniler’in liderlerinden Keðam Der Garabadyan’la evlenir. Garabadyan 2. Meþrutiyette Muþ’tan milletvekili seçilir. Çiftin bir oðlu bir kýzlarý olur. Aram ve Ermenuhi.. Gule’nin kýzý Ermenuhi’den Anahid Der Minasyan ve Keðam Kevonyan adýný taþýyan iki torunu olur.
Memlekette tarihi buluþma
Gulê’nin torunu Anahid yýllar sonra kökleri Muþ’ta olan ailesinin yaþadýðý köyü ziyaret etti. O ziyarete katýlan Sason Ermenilerinden yazar Besse Kabak yaþananlarý þu sözlerle anlatýyor:
“Evin sakinleriyle ayný sofraya oturan, ayný dili konuþmasalar da anlaþmayý baþaran Anahid Der Minasyan ve ev halkýnýn görüþmesi tarihi bir andý. Miro’nun evinde yaþayanlar baðýrlarýna bastýlar Gülo’nun torununu. Dillerini anlamadýlar ama birbirleri için dualar ettiler. Evde yalnýzca kadýnlar vardý. Erkekler sayýca daha azdý. Evi Miro’dan alan kiþinin oðlu, yani evin reisi daha birkaç ay önce ölmüþtü. Yeni reis en büyük erkek çocuðu olan Ayhan Bey’di artýk. Ancak o da Tatvan’da bulunmaktaydý. Ayhan Bey’in annesi olduðunu tahmin ettiðim yaþlýca kadýnýn halinden, olan bitenden rahatsýz olduðu belli oluyordu. Ancak Ayhan Bey’in kardeþleri, eþi, kýzlarý, torunlarý, damatlarý gelinleriyle çocuklar etrafýmýzda dönüyordu. Kardeþleri vasýtasýyla Gülo’nun torununun evlerinde bulunduðundan haberdar olan Ayhan Bey’in, bize telefonla ulaþarak söyledikleri çok anlamlý sözlerdi. ‘Bu ev onlarýn da evidir. Onlardan zorla alýndýðý için onlarýn da payý vardýr’ diyen Ayhan Bey ‘Ýsterlerse gelsinler evlerini yapsýnlar, yazýn gelir kalýrlar, beraberce oturalým, bizim için bu bir zevk ve onurdur’ dediðinde baþta Anahid Der Minasyan olmak üzere hepimiz çok þaþýrdýk. Ev halký ayrýca Anahid Der Minasyan’a eski evden kalan bölümleri, ekmek piþirdikleri tandýrý ve diðer kýsýmlarý da gezdirdiler.”
(Bu yazýda Nivart Taþçý’nýn Agos Kitap-2009 sayýsýnda yayýnlanan Gülizar Kimin Öyküsü adlý yazýsýndan yararlanýlmýþtýr.)