Kıbrıs... Karabağ...

Azerbaycan’ın merhum Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in Türkiye ve Azerbaycan için söylediği o güzel söz, “Bir millet, iki devlet”, bir yönüyle, ortak hedeflere yönelmiş bir ulusun iki farklı devletini, diğer yönüyle de, iki devletin, yaşadıkları sorunlar karşısındaki ortak kaderini sembolleştiriyor.

Dünyanın, iki “dondurulmuş sorununun” Türkiye ve Azerbaycan’a nasip olması bir tesadüf olabilir mi? Hayır...

Kıbrıs ve Karabağ...

Artık biliyoruz ki, bu iki sorun, gelişme gücü çok yüksek iki devletin ayağına pranga gibi asılmış yapı taşıyor.

Kıbrıs’ta onuru ile yaşamak için çaba gösteren Türkler, hala, uluslararası toplumun üyesi yapılmıyor, Kıbrıs’ı AB’ye alan zihniyet, Ada’nın kuzeyini bu denklemin dışında tutuyor...

Giderek bir “enerji devi” haline gelen Azerbaycan ise, çok az eski Sovyet Cumhuriyeti’ne nasip olan bir stratejik güce kavuşmasına karşın, topraklarının yüzde 20’si işgal altında, nüfusunun yedi de biri mülteci konumunda yaşamaya mahküm ediliyor.

Türkler bunu hak etmiyor...

Bu nedenle, Davutoğlu’nun son Erivan ve Atina ziyaretleri önemli...

Karabağ... Nereye?..

Azerbaycan Dışişleri Bakanı Elmar Memmedyarov ile Ermeni mevkidaşı Edward Nalbandyan 4 Aralık’ta Kiev’de bir araya geldiler. Görüşmenin, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Minsk Grubu’nun Karabağ sorunu için yürüttüğü diplomasiye cesaret vermesi üzerine Davutoğlu, Erivan’daki Karadeniz Ekonomik İşbirliği toplantısına katıldı. Davutoğlu-Nalbandyan görüşmesinin de sıcak geçtiği ifade ediliyor. Türkiye’nin bu sorundaki tutumu çok açık: Karabağ sorununda çözümün yolu, ancak, Ermenistan’ın, Karabağ çevresinde işgal ettiği Azeri topraklarından çekilmesiyle açılabilir. Kafkasya’da, Azerbaycan ve Gürcistan’ın Türkiye ile geliştirdikleri ilişkilerin ve üretilen projelerin bu iki ülkeye kazandırdığı refah, buna karşılık Ermenistan’ın aktif nüfusunun neredeyse yarısını ülke dışına kaçıracak ölçüde ağır ekonomik durumu ortada. Gerçekler, Avrupa Birliği ile köprüleri de atan ve çareyi Rusya’nın “mini-pazarı” olmakta bulan Ermenistan’ın bu duruma ne kadar dayanabileceğini büyük bir soru işaretine dönüştürüyor.

Oysa, Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan-Ermenistan zemininde kurulacak bir Kafkasya işbirliği ruhu, önce, Ermeni komşulara yarayacak.

Kıbrıs için yüksek umut...

Davutoğlu’nun Erivan’dan doğrudan Atina’ya geçmesi, oradan aldığı bilgilerle Lefkoşa’yı ziyaret etmesi anlamlı. Türkiye-Yunanistan ilişkileri, tarihte belki de ilk kez, Kıbrıs sorununun çözümü konusunda bu ölçüde yakınlaşmış durumda. Rumlar ise, artık masadan kaçamayacak düzeydeler.

Neden?..

Çünkü Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi, ekonomik iflasın içindeler, tıpkı Ermenistan gibi, dondurulmuş bir krizi sürdürebilmek için gerekli maddi imkanlardan hızla uzaklaşıyorlar.

Ama ne yazık ki, Kıbrıs Rum Kesimi  ve Ermenistan’da krizden nemalanmayı alışkanlık haline getirmiş siyaset geleneği hakim...

Siyasi irade zayıf...

Türkiye’nin dış politikada karşılaştığı ana sorun, kendi bünyesinden değil, muhataplarının siyasi iradesinin zayıf ve kırılgan olmasından kaynaklanıyor. Yunan Başbakan Andonis Samaras (Yeni Demokrasi Partisi), PASOK ve DIMAR ile kurduğu üç parçalı bir koalisyonla ülkesinin ağır ekonomik krizinin altından kalkmaya çalışıyor. Kıbrıs Rum lider Nikos Anastasiades de parlamentosunda çoğunluğu sağlayamamış bir partinin lideri olarak o koltukta oturuyor. Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan ise ülkesinde artan muhalefetin, özellikle 2015’e doğru yükselen milliyetçi dalganın altında ezilen bir görüntü sergiliyor. Durumu, Anastasiades’den farklı değil...

Bu siyasetçiler, Kıbrıs ve Karabağ sorunlarını çözmekte samimi duygular besleseler bile yaşadıkları koşullar frene basmalarına neden oluyor. Ankara’dan bir diplomat dostumun söylediği gibi, “Kıbrıs ve Karabağ, söz konusu siyasiler için yutulması zor bir lokma...” Yutabilirler ama hazmedecek güçleri yok... Nitekim Rumlar masaya oturmayacaklarının işaretini verdiler bile... Ermeni siyasiler ise 2015 yılında dünyada koparacakları “soykırım fırtınası”nın kendilerine kredi sağlayacağını düşünüyorlar...

İşimiz zor... Bir yanı sürekli kanayan, diğer yanı ekonomik/siyasal istikrarsızlıklarla çalkalanan bir bölgede gemimizi sakin limanlarda demirli tutmaya çalışıyoruz.