Kýbrýs sorunu çözülmezse

Cumartesi günü de yazdýðým gibi Kýbrýs sorununun çözümü yine bir baþka bahara kaldý. Müzakerelerde ne yazýk ki ilerleme kaydedilemedi. BM Genel Sekreteri de Türkiye’nin ve Türk tarafýnýn istediði uluslararasý konferansý pek gerçekleþtireceðe benzemiyor. Henüz kimse iki toplumlu, iki kesimli, federatif çözüm sürecinin iflasýný ilan etmeye hazýr deðil.

Obama’nýn yýl sonundaki seçimler için Rum lobisine, Rusya’nýn Akdeniz’de giderek azalan etkisini korumak için Kýbrýs sorununun bekasýna, Çin’in Tayvan’a emsal yaratmamak için adanýn toprak bütünlüðüne, Ýngiltere’nin üslerine, Fransa’nýn da Türkiye’yi AB dýþýnda tutmak için Rum tarafýnýn azmine ihtiyacý var. Zaten BM Genel Sekreteri Ban ki Moon’un da baþarýsýz oldum demeye niyeti yok.

Taraflar deseniz, onlarda da çözüm iradesinin olduðunu söylemek zor. Rumlar hala hayal peþinde. Bugün Hristofyas Annan Planý benzeri adil ve kapsamlý bir çözüme razý olsa çözümü halkýna kabul ettirebilmesi imkansýz. Bir zamanlar gevþek federasyondan bahseden, 2013 Þubat’ýnda yapýlacak seçimin en þanslý lideri Anastasiades artýk ‘sil baþtan’ diyor.

Kilise deseniz oldum olasý BM parametreleri temelinde bir çözüme karþý. Ayrýca Yunanistan’daki krizin ürünü Neo-Nazi partiler adada da boy göstermekte ve tabii ki Türklerle ortak olmaya karþý çýkmakta. Türk tarafýnda da aslýnda durum çok farklý deðil. Neo-Nazileri yok ama Bozkurtlarý var. Þu an toprak ve tavize sýra gelmediði için çözümün bedeli gündem dýþý. Ýzolasyon mitosu sayesinde Eroðlu’nun eli rahat. Ancak Güzelyurt söz konusu olduðunda iþi zorlaþacak.

***

Çözümsüzlükten en -belki de tek- zararlý çýkan Türkiye. Kýbrýslý Türklere AB tarafýndan verilen sözlerin yerine getirilmemesi ve Rumlarýn kendilerini Türkiye’ye tanýtma sevdasý yüzünden AB ile olan iliþkileri askýya alýnmýþ halde. Kýbrýs sorunu olmasa da ilerleme kaydedileceði þüpheli olmakla birlikte sorunun varlýðýnýn müzakere sürecini týkadýðý kimsenin ret edemeyeceði bir gerçek.

Oysa Türkiye isterse tüm bunlarý aþabilir. Ýzolasyonlarýn sonuçlarýný hafifletebilecek ekonomik tedbirler alabilir. KKTC’yi küresel iþbölümünün parçasý haline getirebilir. Siyasi anlamda da KKTC’yi baþkalarýnýn tanýmasýný istemeden önce kendisi tanýyabilir. Mesela KKTC Meclis’ini anayasasýný demokratikleþtirmeye, geçici 10. Maddesini kaldýrmaya yöneltebilir. Mesela adadaki güçlerinin hukuki statüsünü KKTC ile imzalayacaðý bir anlaþma ile açýða kavuþturabilir.

***

Türkiye’nin Rum tarafýný tanýma meselesini de açýða kavuþturmasý gerekiyor. Türkiye Kýbrýs Cumhuriyeti’ni de, GKRY’nin kontrolü altýnda tuttuðu topraklar üstündeki egemenlik hakkýný da tanýmaktadýr. Tanýmadýðý Rumlarýn adanýn tamamý üstündeki hak iddiasýdýr. 1960 Cumhuriyeti’ni tanýmamak bizi Garanti ve Ýttifak Antlaþmalarýný tanýmamaya götürür.

Rum tarafýnýn kendi topraklarý üstündeki egemenliðini tanýmamak 29 Temmuz 2005’te yapýlan altý maddelik deklarasyonun inkarý anlamýna gelir. Hatýrlanacaðý gibi Türkiye bu deklarasyonla Kýbrýs Cumhuriyeti menþeili mallarýn Türkiye’ye giriþini saðlamak amacýyla imzaladýðý Ankara Antlaþmasýna Ek Protokol’ün kendisi açýsýnda ne anlama geldiðini belirtmiþ, çözüme kadar geçecek süre içinde adada iki devletin varlýðýný tanýdýðýný ilan etmiþti.

Ama ne yazýk ki iç siyasetteki kýsýr tartýþmalar, tanýmanýn en anlama geldiðinin anlaþýlamamasý yüzünden çýkan sorunlar yüzünden Türkiye bu çifte tanýmanýn gereklerini yerine getirmemekte. Türkiye, 29 Temmuz 2005 deklarasyonu ile imzaladýðý protokolü TBMM’nin gündemine almamakta, AB ile olan Gümrük Birliði’nden doðan sorumluluklarý ile Kýbrýslý Türklere verilmiþ olan sözler arasýnda siyasi baðlantý kurmakta.

Bu baðlantý, kurulduðu günden bu yana ne Kýbrýs sorununun çözümüne ne de Kýbrýslý Türklere uygulanan yaptýrýmlarýn kalkmasýna yol açtý. Sadece Türkiye’nin AB müzakere sürecinin týkanmasýna, Fransa ve Almanya gibi ülkelerin Kýbrýs sorununun arkasýna saklanmasýna neden oldu. Umutlar ise Kýbrýs sorununun çözümüne baðlandý. Umarýz çözümün yakýn olmadýðýnýn görülmesi bizi yeni arayýþlara ve yaratýcý çözümlere yönlendirir...