Kıbrıs sorunu sıkıcıdır ama...

Türkiye’de pek çok insan Kıbrıs sorununu sıkıcı bulur. Konuşulmasından hoşlanmaz, yazılanı okumaz, duyduğunu dinlemez, baktığını seyretmez. 1950’lerin ortalarından bu yana gündemimizde olan sorun insanları, ama ondan da fazla o insanlara haber sunanları, yorum yapanları sıkmıştır. 

Bazıları çözülemeyeceğine inanır, bazıları çoktan çözüldüğünü düşünür, bazıları da Kıbrıs sorunun içinde barındırdığı milliyetçi söylemi sevmez. Bir de tüm sorunlar gibi Kıbrıs sorununa da toptancı yaklaşanlar vardır. Onlar Türkiye sorunlu diye Kıbrıs sorununun da aslında sadece bizim sorunumuz olduğuna inanırlar.

***

Ama hemen herkesin buluştuğu nokta Kıbrıs sorununu bildikleri, akıllarında çözdükleridir. Bu yüzden de duymak, okumak, dinlemek istemezler. Neredeyse 20 yıla yaklaşan yazı hayatımda ne zaman Kıbrıs yazsam gazeteci arkadaşlarımdan çok istisnai anlar dışında hep aynı reaksiyonu almışımdır. Yine mi Kıbrıs demişlerdir.

Kıbrıs, Türkiye’de kendini liberal addedenler için verilip kurtulunması gereken bir yüktür. Adayı Türkiye’nin derin devleti karıştırmıştır, 1960 ortalık cumhuriyeti Türklerin aşırı talepleri yüzünden çökmüştür. Bugün çözülemiyorsa nedeni yine bizizdir. Onlara göre Rum tarafının hiçbir sorumluluğu yoktur.  

Vatanını çok sevdiğini iddia edenler içinse tam tersi geçerlidir. Sorunun tek sebebi Rum tarafıdır. Akritas Planını hazırlamışlar, 13 maddelik teklifleriyle 1960 Cumhuriyeti’ni yıkmışlardır. Türkiye 1974 yılında hukuki haklarını kullanarak müdahale etmiş ve sorunu çözmüştür.

Oysa gerçeklik hepsinin ortasında bir yerlerde durmakta ve çözüm dediğimiz şey akıllarda kurgulanamayacak kadar karmaşık dengeleri içermektedir. 2000’li yılların ver-kurtulcu “liberalleri” Kıbrıs’ı verdikleri zaman bile ondan kurtulamayacaklarını Loizidou davasından sonra Türkiye’nin ödediği 1 milyon doları geçen tazminata rağmen anlamamışlardır.

Ama asıl anlamadıkları orada insanların oturduğu ve yaşanan sorundan etkilendikleri, sorun adil bir şekilde çözülmezse bundan sonra da etkilenecekleri ve acı çekecekleridir. Türkiye’nin orada çıkacak bir krize kayıtsız kalamayacağı, kriz kötü yönetilirse, yanlış bir adım atılırsa, başımızın çok daha büyük derde gireceğidir.

Konuşmaktan, dinlemekten, okumaktan hoşlanmadığımız Kıbrıs sorunu aslında oldum olası Türkiye’nin AB ve ABD ile olan ilişkilerinin de anahtarıdır. Amerika ile Türkiye arasındaki toplumsal soğukluğun temelinde Kıbrıs sorunu vardır. 1940’lı ve 1950’li yıllarda yaşanan balayı, 1964’de ama asıl Johnson Mektubu’nun 13 Ocak 1966’da Hürriyet gazetesi tarafından yayınlanmasından sonra bozulmuştur.

Ulusalcı sol sokak muhalefeti o yılında Dolmabahçe rıhtımında “Yankee go home” diye bağırırken aklında Vietnam değil Kıbrıs vardır. Amerika’nın Ankara Büyükelçisi Komer’in arabasının 1969’da ODTÜ kampüsünde yakılmasına meşruiyet zemini sağlayan da Kıbrıs’tır.

Yunanistan ile olan ilişkiler yıllarca gergin kaldıysa, Yunanistan PKK’ya kucak açtıysa, Öcalan Nairobi’deki Yunanistan büyükelçiliğinde yakalandıysa, sebebi Kıbrıs’tır. Ege’deki sorunların sorun olmasıyla Kıbrıs’ın sorun olması arasındaki bağlantıyı kim inkar edebilir? AB ile olan ilişkilerimiz bir türlü rayına oturamıyorsa, dinlemekten sıkıldığımız Kıbrıs sorunu yüzünden değil midir? 

***

Çoğumuz önemini kavramazsak da Kıbrıs sorununun çözümü Türkiye’nin Batı dünyasıyla olan ilişkilerinin düzelmesini kolaylaştıracak, demokrasiden sapmasını ve otoriterleşmesini engelleyecektir. Annan Planı’nda olduğu gibi yeni çözüm planında Türkiye’nin AB üyeliğiyle Kıbrıs’tan asker çekilmesi ve egemenliğin kısıtsız kullanılması arasında kurulacak bağ, Türkiye’yi üyeliğe taşıyacak en önemli kaldıraçlardan biri olacaktır.

Kısacası sıkıldığımız Kıbrıs hem adada yaşayan Türk, Rum, Ermeni pek çok insan için çözülmesi gereken, dolayısıyla da üstünde düşünmemizi, tartışmamızı gerektiren bir sorundur, hem de Türkiye’yi AB’ye taşıyacak, ABD’ye yakınlaştıracak, Türkiye’nin demokratikleşmesi sağlayacak güçlü bir araçtır. Ondan ne vererek kurtulmak, ne de saklayarak kaçmak mümkündür. En iyisi üstünde düşünmek, tartışmak, makul bir çözüme kendimizi de siyaseti de hazırlamaktır.