Kýbrýs Türkleri toparlanýrken

Yaþýtým hemen her Türkiye Cumhuriyeti vatandaþý gibi Kýbrýs sorunuyla ben de çok genç yaþlarda tanýþtým. Üç yaþýndayken ortaklýk cumhuriyeti kurulmuþ, altý yaþýndayken de bozulmuþtu. 1967 yýlýnda bir garnizon þehri olan memleketim Gelibolu’da karartma olur, 2. Kolordu Yunanistan ile çýkabilecek savaþa hazýrlýk yapardý.

20 Temmuz 1974’te müdahale olduðunu ilk kez sabah denizde yüzerken babasý asker olan arkadaþlarýmdan duyduðumu hatýrlarým. Sonraki yýllarda Kýbrýs’a mesleki olarak da merak sardým. Þimdi BM Temsilcimiz olan Ertuðrul Apakan sayesinde Kýbrýs sorununun girdisini çýktýsýný öðrenme fýrsatým oldu.

15 yýldýr köþe yazarý, akademisyen ve sivil toplum aktivisti olarak onlarca, hatta yüzlerce defa Kýbrýs’a gittim. Kýbrýs üzerine yazdým, çalýþtým, sorunun çözümüne katkýda bulunmaya gayret ettim. Annan Planý gündemdeyken derin devletimizin marifetiyle caydýrma amaçlý gözaltýna bile alýndým.

***

Bütün bu tecrübelerden sonra Kýbrýs sorununun özünü anladýðýmý zannediyorum. Fakat hala anlayamadýðým bir boyutu var ki o da Türkiye ile Kýbrýslý Türkleri ilgilendiriyor. Ýlk farkýna vardýðým günden bu yana da sebebini çözemiyorum. Türkiye’nin kötü yönetim geleneðine, kendini iyi anlatamamasýna baðlýyorum.

Ama Kýbrýslý Türklerden de þüpheleniyorum. Bana öyle geliyor ki onlar da Türkiye’ye, Türkiye’den gelenlere haksýzlýk ediyorlar. Hem her þeyi Türkiye’den bekliyorlar, hem de beklediklerine karþýlýk hiçbir þey vermiyorlar. Ýstiyorlar ki Türkiye’deki insanlar daha çok çalýþsýn, daha çok fedakarlýk yapsýn, böylece onlar daha rahat yaþasýn.

Bir yandan yavru vatan olmak istemiyorlar, diðer yandan anavatanýn kendilerini yalnýz býrakmasýna karþýlar. Ekonomik, askeri, siyasi, diplomatik destek talep ediyorlar. Okullarý, yollarý, havaalanlarý yapýlsýn, maaþlarý bol ve zamanýnda ödensin istiyorlar. Ama vergi vermeye, ekonomilerini rekabetçi hale getirmeye karþýlar.

Biraz baský yapýldýðý, paralarý kesildiði zaman da sokaklara dökülüp aðza alýnmayacak kelimelerle Türkiye’yi protesto ediyorlar. Oysa kendi hayatlarýndan Türkiye kadar kendileri de sorumlular. Ama nedense yýllardýr suçu Türkiye’ye yýkmayý tercih ettiler, kendi sorumluluklarýný görmeyi seçmediler.

Çözümsüzlükten de Türkiye sorumluydu, ekonomik sorunlarýndan da. Ýzolasyon diyenler, suçu Rum tarafýna atanlar, kurtuluþu birleþme mucizesinde görenler de çýktý. Ama en büyük suçlu her zaman Türkiye’ydi. CTP iktidara Türkiye karþýtlýðýnda geldi. Sendikalar burjuvaziye ya da kapitalizme deðil Türkiye’ye çattý.

En Türkiye yanlýsý partiler dahi baþarýsýzlýklarýnýn faturasýný Türkiye’ye kesti. Kimse ülkeyi iyi yönetemediðini, yolsuzluklara karþý tedbir almadýðýný, mafyalaþmayý önleyemediðini itiraf etmedi. Fuhuþun sektör haline gelmesi kimseyi rahatsýz etmedi, insanlar sokaklara dökülmedi.

***

Þimdi ilk defa Kýbrýs’ta bir sivil hareket iðneyi kendine batýrmaya baþladý. Yakýn zamana kadar Cumhurbaþkaný Eroðlu adýna baþ müzakerecilik görevini üstlenmiþ olan Kudret Özersay Toparlanýyoruz hareketi ile Kýbrýslý Türklere kendi kaderlerine sahip çýkmalarý gerektiðini söylüyor.

Bu zamana kadar çareyi hep dýþarýda arayan, çektiklerinden dolayý baþkalarýný suçlayan Kýbrýslý Türkler artýk kendi kendilerini sorguluyor, temiz toplum ve temiz siyaset talep ediyor. Siyasi geçmiþlerinin farklýlýðýna raðmen Toparlanýyoruz hareketi ilginç bir þekilde AK Parti’nin partileþmeden önceki halini andýrýyor.

Görünen o ki Özersay ve “Toparlanýyoruz” hareketi güçlenirse Kýbrýslý Türkler de güçlenecek. Bundan sonra AB ile de, Rum kesimi ile de daha iyi pazarlýk edecek. Türkiye ile olan iliþkilerinde eþitlik isteyecek. Ama Kýbrýs’ýn iç siyasi yükünü de Türkiye’nin üstünden alacak.