Kılavuzu karga olanın

Gezi olaylarından Mısır’daki darbeye, Filistin davasından Kaşıkçı meselesine kadar İslam dünyasındaki olumsuz gelişmelerin hemen hepsinde Mısır, BAE ve Suud üçlüsünün işbirliği yazılır, çizilir, söylenir. 

Doğrudur İslam dünyasındaki milli hareketlere karşı yürütülen operasyonlarda bu üç ülkenin ismi geçer. 

Ancak bu çirkin operasyonların bu üç ülkenin halkıyla hiçbir alakası yoktur. 

Tıpkı 28 Şubat sürecinde yaşanan baskılarla Türk halkının alakasının olmadığı gibi. 

Evet bu üç ülke bizdeki 28 Şubat benzeri olağanüstü bir süreçten geçiyorlar.

Bu ülkelerde yönetime hâkim olan güçlerin ipleri de maalesef başkalarının elinde!  

*** 

Mısır’da seçilmiş meşru cumhurbaşkanı dâhil yüz bine yakın masum insanın, yine Suud’da sağduyu sahibi yüzlerce ilim ve fikir adamının kodese tıkılmış olmalarındanbu ülke halkları sorumlu değildir.

Ben 28 Şubat sürecinin failleri nasıl yargı önüne çıktıysa bir gün Mısır ve Suud’daki faillerin de yargıya hesap vereceklerine inanıyorum

Dolayısıyla biz bu şer üçgeninden kesinlikle o ülkenin halkını ve masum bürokrasisini kastetmiyoruz. 

*** 

Son günlerde bu şer üçgeninin etkisi altındaki medya Türkiye ve özellikle cumhurbaşkanı Erdoğan aleyhine bir kampanya başlattı. 

Hedef, Kaşıkçı dosyasını sulandırmak ve kapatmak.

Bu bağlamda Türkiye’nin hayati sorularına -emri veren kim, ceset nerede, yerli işbirlikçi kim- cevap vermek yerine, Türkiye ile Suudi Arabistan arasını açmaya yönelik senaryolar üretiyorlar. Ve ilişkilerin gerilmesine gerekçe olarak da Türkiye’nin politikalarını gösteriyorlar. 

Katar, İran ve İhvan üzerinden Türkiye’ye yükleniyorlar.  

***

Özel iki uçakla Türkiye’ye gelen diplomatik pasaport sahibi 15 kişinin Suud devletinin resmi binası olan konsolosluğunda ve konsolosun gözetiminde işlenen cinayetin, sokaktaki sıradan insana da sorsanız devletin en üst düzeyindeki yetkililerinin bilgisi dışında işlenemeyeceğini söyler size. 

Durum böyleyken önce cinayetin inkar edilmesi sonra gelen itiraf ve çelişkili beyanlar Suud tarafını büyük bir krizin içine soktu. 

İşte bu ortamda Türkiye fırsatçılık yapsaydı teklif edilen rüşveti kabul eder ve Trump gibi inanılmaz güvenilmez bir müttefik profili çizebilirdi.   

*** 

Tam tersine Suud yönetimini bu vartadan kurtarmak için cevabını bildiği bazı sorular sorarak ve deliller sunarak yol gösterdi.

Suud tarafı bu cemileye cinayeti itiraf ederek ve kimilerini tutuklayıp kimilerini görevden alarak kısmen cevap verdi. 

Ama asıl sorular hâlâ cevapsız ve dünya kamuoyu ikna olabilmiş değil. 

Bu bağlamda Türkiye’nin uluslararası soruşturmayı gündeme getirmesi şer üçgenini çileden çıkarttı. 

Oysa cinayet emrini veliahtın verdiği istikametindeki tartışmalara rağmen Türkiye bugüne kadarisim vermedi kimseyi şahsen itham etmedi

Sadece kralı dışarda tutarak yalnızca hakikati talep etti. 

*** 

Son derece diplomatik bir üslupla krizi yöneten ve karşı tarafı adım atmaya zorlayan bu tutum öyle anlaşılıyor ki talimatı vereni gizleme telaşındakileri korkutuyor.

O yüzden Türkiye’ye saldırıp duruyorlar. 

Halbuki Türkiye bu tutumuyla hem gerçeğin açığa çıkması için gayret ediyor hem de Suudi Arabistan’ı içine düştüğü krizden kurtarmaya çalışıyor. 

En son bir köşe yazarı ‘Erdoğan Trump’dan ülkesinin çıkarlarını nasıl koruyor öğrensin!’ diyerek açıkça rüşvet teklif etmeyi bile denedi. 

Zavallılar Trump’ın kucağına oturdukça İsrail’in safında yer aldıklarını ve İslam dünyasına ihanet ettiklerini göremiyorlar. 

Maalesef şer üçgeni şerde yarışmaktan vazgeçmiyor. 

Ne diyelim kılavuzu karga olanın burnu pislikten kurtulmaz!