Kılıçdaroğlu Açık Görüş okumaya mı başlamış?

CHP’nin adını değiştirmek lazım. Teröristler yerine terörle mücadele eden güvenlik güçleri hakkında soruşturma açmak gerektiğini söyleyen, vekilleri terörist cenazelerinden çıkmayan, kimisi Rusya’nın sesi, ötekisi İran’ın sesi olmuş, bazısı FETÖ’ye, bazısı DHKP-C’ye meftun bir parti şu “Yeni CHP” dedikleri.

Genel Başkanı ise kadınlara küfrediyor. Sandıkta bir numara çekemediği için milletin iradesini kanla, isyanla tehdit ediyor.

CHP’li bir vekil de çıkmış Cumhurbaşkanı’na ancak kendisine ve genel başkanına yakışabilecek sıfatlarla hakaret ediyor.

Bravo! CHP’nin değişimden muradı bu idiyse başardılar.

Sadece milletvekillerini değil delegeleri falan da “Yeni CHP” ile uyumlu hale getirdiler.  Oldu olacak partinin adını da değiştirsinler. “Ağzı Bozuk Parti” olsun mesela.  Zira Salı günleri tehdit, küfür ya da hakaret etmeden inemiyor kürsüden.

Dünkü grup konuşmasında ise kendince bir ‘zekilik’ yaptı. Aklı sıra hani o “kan dökülmeden gelmez” dediği başkanlık sistemiyle ilgili kendi tezlerine gerekçe olacağını düşündüğü bir satır bulup çıkarmış Star Gazetesi’nin fikir eki Açık Görüş’ten.

Açık Görüş okuru olduğunu sanmıyorum, olsa illaki yol alır, siyasi ufkunda genişleme olurdu. Amaç “hükümete yakın bir yayında bile başkanlık sistemi diktatörlük getirecek deniliyor” tezviratı yapmak.

Sinekten yağ çıkarma çabası yani.  Üç yıldır mütemadiyen söylediğiniz yalanların sonucu CHP’li seçmende oluşmuş bir algı var maalesef. Sizin ektiğiniz tohumlar bunlar. Söz konusu yazı CHP’lilerin de kafasındaki sorulara tatmin edici cevaplar verilmesi gerektiğinden hareket tüm iddiaları masaya yatırarak başkanlık sisteminin halka nasıl anlatılabileceğine dair görüşler içeriyor. Anlamıyorsunuz. Anlasanız da çarpıtıyorsunuz.

Hoş yine de iyidir; ağzını hakaretle açan, küfürle kapatan Kılıçdaroğlu’nun çarpıtmak için bile olsa Açık Görüş’le tanışmış olması iyi bir şeydir.

Açık Görüş’ü takip etsin. Pazar günleri Star gazetesiyle birlikte ücretsiz veriliyor.

İyi olur yani, kendisi için...

Babasının kızı

Sümeyye Erdoğan ve Selçuk Bayraktar Cumartesi günü sade ve şık bir nikah töreniyle evlendi. Nikahı düğüne çevirmekle başlayan tezviratlar hepinizin malumu, yazmaya bile değmez aslında. Günün hiçbir saniyesinde şehitleri hatırlamayanlar, PKK’ya terör örgütü demekten imtina edenler “8 şahit 8 şehit” başlığı atacak kadar alçaldılar. Onlara en güzel cevabı, terör operasyonlarında görev yapan Jandarma Özel Harekatçılar, birlikte çalıştıkları Selçuk Bayraktar’a tebrik mesajıyla verdi zaten.

Üstelik davete icabet edenler, takı takmak yerine Mehmetçik’e bağış yapmaya yönlendirilmişti. 

Su ve meşrubattan başka bir şey ikram edilmedi. Gelinin elindekinden başka çiçek dahi yoktu salonda.

Başörtüsü yasağından kareler, damadın takdire şayan bir azim ve idealizmle yürüttüğü İHA çalışmaları, törenin ardından en çok konuşulan konular oldu. Ve tabii Cumhurbaşkanı’nın kızına hitabı...

“Gözümün nuru” dediği kızını gelin eden bir babaydı o gün. Duygulandı ama kendini tuttu.  Aklıma başka bir sahne geldi. “Babasının kızı” dedirten bir sahne...

 17-25 Aralık’ın üzerinden çok geçmemişti. Darbe girişimi göğüslenmişti ama artçı sarsıntılar alabildiğine hissediliyordu. Cumhurbaşkanı Kanal 24’te verdiği bir röportaj için AK Parti Genel Merkezi’nde canlı yayındaydı. Ben de kamera arkasında, salondaydım. Sümeyye Erdoğan o günlerde babasını hiç yalnız bırakmıyordu. O da salondaydı. Dudakları devamlı kıpırdıyordu. Röportaj sona erene kadar dua etti Sümeyye Erdoğan.

Ümmetçe, milletçe dua ediyorduk o günlerde. O dualarla ayaktayız işte.

Bu vesileyle Sümeyye Erdoğan ve Selçuk Bayraktar’a iki cihan saadeti dilerim.