Kılıçdaroğlu adalet değil cezasızlık istiyor

CHP Genel Başkanı 15 Haziran’da Ankara Güvenpark’tan başlattığı “adalet” yürüyüşünü İstanbul Maltepe’de sonlandırdı. 

Yürüyüşün sebebi “askeri-siyasi casusluktan” hüküm giyen Enis Berberoğlu’nun salıverilmesini istemekti. Varış noktasının Maltepe olması da bununla ilgiliydi, hatırlayın. Berberoğlu’nun tutulduğu cezaevi Maltepe’de olduğu için yürüyüş Maltepe’de sonlandırıldı, "adalet" mitingi Maltepe'de yapıldı.

Kılıçdaroğlu ve CHP sözcüleri yürüyüşün çıkışını ve hedefini muğlaklaştırmaya çalışsalar da ilk açıklamalar hafızalarda taptaze.

Kaldı ki Berberoğlu kararına itiraz yolları belli ve açık iken, hukuki prosedürü takip etmek yerine şov amaçlı yürümeyi seçti Kılıçdaroğlu.

Kemal Bey için birkaç ayakkabıya mal olsa da,  sanki 7 yılda 8 seçim kaybeden o değilmiş gibi bir hava estirmesi;  parti içi muhalefeti yatıştırması; rakiplerini elemesi;  FETÖ’nün kaset operasyonu sonucunda oturduğu koltuğun borcunu prodüksiyonun sahibine ödemesi ve Berberoğlu’na o belgeleri verenin kendisi olduğuna dair yaygın iddiaları gölgelemesi gibi sonuçları da oldu yürüyüşün.

Gezi’den bu yana gözü sokakta olan muhalifler kesimler de gayet mutlu, gelecekten umutlu şimdi. Yıllardır sıkıştıkları yerden çıkamayan çevreler gün ışığı gördü böylece. HDP ile yakalar gibi oldukları kıpırdanma PKK çukurlarında son bulunca yeni siyasi tasarımlara da ihtiyaç doğmuştu ayrıca.

2019 seçimleri için proje gerçeğe dönüşebilecek mi, Kılıçdaroğlu yüzde 48 buçuğa lider olabilecek mi, göreceğiz. 

Ama memnuniyeti, Kemal Bey ve muhaliflerin hoşnutluğuyla kıyaslanmayacak olan bir başka kesim daha var ki asıl düğüm orada. CHP’nin bunca eleştiri almasının sebebi de bu zaten.

Terör örgütlerinin bu yürüyüşteki, hayır kampanyasındaki ve genel olarak CHP siyasetlerindeki mevcudiyeti ve memnuniyeti…

FETÖ, PKK, DHKP-C gibi terör örgütlerinin ölümcül söylemlerinin ana muhalefet partisi sözcüleri hatta genel başkanı tarafından meşru alana taşınması, FETÖ’nün yarım kalan operasyonlarının devam ettirilmesi demektir.

Türkiye, terör örgütleriyle mücadele ederden, küresel güçlere karşı kendi menfaatlerini savunmaya çalışırken o ülkenin ana muhalefet partisi, askeri casuslara sahip çıkar, teröristler için adalet ister, vatandaşın can güvenliği ve kamu düzeni için hayati öneme sahip olan anayasal bir hükmün, OHAL'in kaldırılmasını isterse siyasi rakibine değil ülkesine zarar veriyor demektir.

Bunu yapıyor Kılıçdaroğlu etrafında toplananlar. Nitekim Kemal Bey’in “yerine getirilene kadar durmayacağız” diye şart koşup seslendirdiği 10 maddelik adalet  çağrısının omurgasını OHAL’in kaldırılması oluşturuyor.

Türkiye’de adalet yok diye yola çıkıyorsunuz amaülkeyi içerden işgale kalkışan, 40 yıldır can alan, halihazırda ülkenin her yerinde ocak söndüren terör örgütlerinin adını anmıyor, şehitlere değil katillere yakın duruyorsunuz.

25 günlük yürüyüşün, 175 bin katılımlı mitingin ve bir buçuk saat süren uzun konuşmanın içinde FETÖ ve PKK’nın adı sadece bir kez –yazıyla 1 kez- geçiyor. O da ortaya karışık ve muğlak biçimde.

Bu siyaset değildir. Adalet arayışı değildir. Teröristlere, terör propagandası yapanlara, yabancı ülke istihbarat örgütlerinin emrine girip kendi ülkesine zarar verenlere sahip çıkmaktır.

Kılıçdaroğlu liderliğinde muhalefeti birleştiriyor görünen -ki sadece böyle olsaydı makul, mümkün ve hayırlı bir siyaset olurdu- CHP’nin en büyük hatası, günahı budur.

Ama bu, bilmeden işlenen bir günaha da benzemiyor. Çalışıldığı anlaşılıyor.

Önceki organizasyonları hatırlandığında genel bir hamlık, dağınıklık, beceriksizlik içinde oldukları gözlenen, genel başkanını yürüyen merdivene ters bindiren bir kadrodan, aylarca süren seçim kampanyasının ardından kendisine oy bile atamayan bir genel başkandan söz ediyoruz sonuçta.

Açık söyleyeyim. Koltuğa oturduğu günden başlayarak Kemal Bey'e biçilen rolde ve güncellenen konseptte FETÖ eli görüyorum ben.

Ama şu da bir gerçek artık; FETÖ ve PKK'nın sahipleri Türkiye'de yeni bir kitlesel kalkana sahip olmayı başardı ne yazık ki.