Kılıçdaroğlu hangi dünyada yaşıyor?

Herhalde Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu coğrafyanın gerçekleriyle yüzleşmesi için bir hayli seyahate ihtiyacı var. Eğer ‘Biz hangi dünyada yaşıyoruz’ sorusunu sormadan ve buna dair cevaplar üretmeden yola çıkarsanız, her defasında hüsrana uğrarsınız.

Uzun uzadıya Kemal Kılıçdaroğlu’nun son Irak ziyaretini ve ‘güvenlik’ gerekçesiyle apar topar geri dönüşünü konuşmak niyetinde değilim. Sonuçta ana muhalefet liderinin hangi gerekçeyle olursa olsun Türkiye’nin yakın coğrafyasına ilgi duyması önemli, ancak ziyaretin kapsamı ve finali pek de iç açıcı değil.

Türkiye’yi, özellikle AK Parti iktidarları döneminde izlediği dış politika üzerinden hedef tahtasına oturtanlar, insafsızca eleştirenler, olup bitenin bölgesel ve küresel ölçekteki dinamiklerini değerlendirmek bir yana, daha Ankara’dan bakmayı bile denemiş değiller.

Nereden baktığınız önemli. Hangi dinamiklerle karşı karşıya olduğunuzu ve sizin dinamiklerinizin ne olduğunu bilerek bir zihin dünyası inşa etmeniz daha önemli. Cesaretiniz olacak, ufkunuz olacak. Tüm bunları sahici ve kalıcı hale getirmek için yaşadığınız toprakların değerleriyle barışık olacaksınız.

Sizce CHP liderliği üzerinden bu soruların hangisine cevap bulmak mümkün? Kemal Kılıçdaroğlu’nun Bağdat’tan Erbil’e, Tahran’dan Şam’a uzanan güç dengeleri ve çatışma alanları üzerinden Türkiye için bir yol haritası oluşturacağına ve bunu devam ettireceğine inanan kaç kişi var?

              *    *     *

Türkiye, bölgesinde ve dünyadaki mevcut dengelere teslim olarak varlığını sürdüren bir ülke olmaktan çıkıp, itirazlarını yüksek sesle dile getirmeye başladığı andan itibaren, dış politikada sıcak bir gündemle karşı karşıya kaldı.

Dün bölgesine, özellikle de tarihsel anlamda ciddi ortaklıklara sahip olduğu halklara gözünü, kulağını ve ne kötüsü gönlünü kapatarak sahte bir güvenlik devleti olarak yoluna devam ediyordu.

Bugün bu suni dengelere itiraz ettiği ve gerçek bir barışın sağlanması adına farklı tezler öne sürdüğü için sıkça eleştiri konusu oluyor. Esad’a itiraz ettiği için, Mübarek’e hayır dediği için, halkların iradesinin hakim olduğu yeni bir düzeni savunduğu için pekçok yerden saldırıya uğruyor.

Eğer gelen eleştiriler, bu sürecin daha iyi yönetilmesi ve dengeleri değiştirmek için daha kuvvetli adımlar atılması yönündeyse, bunu herkesin baştacı etmesi gerekir. Çünkü Türkiye’nin gerek bölgesel anlamda, gerekse küresel ölçekte mevcut dengelere evet diyerek gideceği bir yol yok.

Yok eğer bu eleştiriler, geçmişi savunmak, eski düzeni bir ‘barış dengesi’ olarak yutturmak üzere şekilleniyorsa, işte orada çok büyük bir sorun var demektir. İmparatorluk sonrasında küçük bir kulübede yaşamaya mahkum edilmiş bir ülkenin, Kraliyet sınırlarını kutsamaya daha ne kadar zorlanacağını anlamak cidden zor. Dünyada siyasi sınırlarını esas alarak ve doğal sınırlarını dikkate almadan büyük devlet olan bir tek örnek gösterilirse, o zaman Tayyip Erdoğan’ın üç iktidar döneminde izlenen dış politikayı yerden yere vurabiliriz!

           *     *      *

Sizi bilemem. Ben CHP liderinin Irak ziyaretinde nasıl bir dünya tasavvuruna sahip olduğunu ve hangi dinamikleri esas alarak yola çıktığını anlayamadım. Irak Başbakanı Nuri El Maliki’den yeni bir Saddam üretilmesine mi onay veriyoruz? Sırf muhalefet etme adına Türkiye ile ilişkileri gergin olan her merkezi bir şekilde muhatap alma arayışında mıyız? Yoksa yeni coğrafyanın yeni kodları üzerinden bir Türkiye mi hayal ediyoruz?

Hep Başbakan Erdoğan’ın danışmanları hedef tahtasında olacak değil ya. Bir de Kılıçdaroğlu’nun danışmanları bize anlatsın dünyaya nasıl baktıklarını.