Kılıçdaroğlu'nu yiyecekler mi?

Ortalama insanın vatan, millet, ezan, bayrak hassasiyeti, kendi kültürünü önde tutma ideali, dini-manevi değerlerinden taviz vermemesi, bunun yanında savunma sanayimizdeki gelişmelerle gurur duyması, Mehmetçik'in zaferleriyle göğsünün kabarması, eski muzaffer günlere öykünmesi, "güçlü Türkiye" söylemine oy vermesi gibi politikalar ve söylemler Türkiye'de eğitimli-seküler-sol azınlığı öteden beri rahatsız etti.

Bu yaklaşım farklılığı, giderek sosyolojik bir fay hattına dönüştü.

Kökleri Tanzimat'a kadar dayanan bu ayrışma farklı şiddet ve tonlarda bugün de siyasete rengini veriyor.

Her ne kadar "6'lı masa" dediğimiz muhalefet tüm eğilimlerin temsilcilerini barındırdığını iddia etse de iktidar ve muhalefet bloku arasındaki asıl farklılık burada:

Batıyı bir miğfer olarak mı konumlandıracağız yoksa Batı'nın elverişli yönlerini alıp karşısında müstakil bir güç olarak mı konumlanacağız.

En sağdan en sola ideolojik yelpazenin farklı yerlerinde konumlanmalarına rağmen bugün aynı safa düşebilen siyasi partilerin söylemlerini ve yan yana gelme motivasyonlarını iyi tahlil ettiğimizde bunu görebiliriz.

Ekrem İmamoğlu'nun henüz kesinleşmemiş cezası üzerine muhalefet partisi liderlerinin Saraçhane'de yaptıkları konuşmaları dinlediyseniz ne demek istediğimi anlarsınız. En çarpıcı örneklerden birini Demokrat Parti'nin Genel Başkanı sıfatını taşıyan kişi verdi. Ekrem İmamoğlu'na verilen cezayı Adnan Menderes ve arkadaşlarına verilen idam cezasıyla benzeştirebildi.

Ekrem İmamoğlu ittifakın ortak adayı olsun diye öteden beri bastıran Meral Akşener, başta AK Partililer olmak kimsenin beklemediği ve herkesin şaşırdığı karara hem çok sevindi hem de sanki bu sonuca hazırlıklıydı.

İmamoğlu ile kucaklaşmaları sırasında yüzlerine yansıyan mutluluk pozu, "yargıdaki FETÖ'cüler hala temizlenemedi mi?" yorumlarına yol açtı.

İmamoğlu'nun hak etmediği bir ceza aldığını düşünebiliriz. Ancak sonuçta kesinleşmiş bir hüküm yok. Siyasi yasak da devrede değil. Yani İmamoğlu pekala Cumhurbaşkanı adayı olabilir.

"Bu şarkı da burada bitmez" diyerek Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hapse girişini, Saraçhane performansına malzeme etmek epeyce sakil ve fazlaca hırs kokan bir hareket.

Bir Akşener-İmamoğlu sahnesi olarak kurgulanan Saraçhane'de, "6'lı muhalefetin" her genel başkanına bir rol düştü.

Hepsinin rolü Akşener-İmamoğlu ikilisi tarafından bir önceki akşam yazılmıştı.

Ama tabii ki her biri bu oyunu kendileri için fırsata çevirmeye gayret etti. Kılıçdaroğlu Almanya'dan jet hızıyla geri döndü, her lider hitap edebilecekleri en kalabalık kitleyi bulduklarını düşünerek yaptı konuşmalarını.

Ne kadar abartabilirlerse o kadar abarttılar.

Ahmet Davutoğlu mesela, o kadar abarttı ki İmamoğlu için Saraçhane'de oynanan tiyatroyu 15 Temmuz gecesi Saraçhane'deki mücadeleye benzetti.

FETÖ'cülerere karşı sivil halkın can verdiği Saraçhane direnişine...

Peki bunun karşılığı ne oldu?

Herkesin konuşmasını sonuna kadar veren Halk TV gibi kanallar, Davutoğlu'nun konuşmasına lüzum görmedi ve yayını kesti.

Siyasi mühendislikle kurulmuş partilerin siyaset yapmasını beklemek nafile. Mayıs ayında yapılması beklenen seçimlere siyaset mühendisliği ile belirlenen bir adayla mı yoksa her parti kendi adayıyla mı girecek, göreceğiz.

Zaman daralıyor, bakalım bu ayak oyunları ile masayı devirmeden aday belirleme işlini kotarabilecekler mi?

Şu son yaşananlar bile "Adayın kim olduğunun bir önemi yok, önemli olan ilkelerdir" deyip duran muhalefetin sıradan seçmen kadar bile siyaset bilmediğini ya da milleti salak yerine koyduğunu gösteriyor.

Madem ilkelerde anlaşınca oluyor bu iş, ne diye birbirinizi tekmeliyorsunuz.

Gösterin bir aday, sonra hep birlikte yönetirsiniz o adayı.